Başlıklar
- - Komünist Ne Demek?
- - Komünizmin Tarihi
- - Komünizmin Çıkış Nedeni
- - Komünizmin Başarısızlığının Nedeni
- - Komünizmin Dine Bakışı
- - Tarihteki En Önemli Komünistler
- - Komünizm ile Yönetilen Ülkeler
Ulusal ve uluslararası alanda çeşitli ideolojiler vardır ve bu ideolojiler çeşitli kavramlarla ifade edilir. Bunlardan birisi de komünizmdir. Komünizmle birlikte komünist kavramı öne çıkar ve komünist ne demek, tarihi, çıkış nedeni, tarihteki en önemli komünistler, dünyada komünizmle yönetilen ülkeler gibi aramalar fazlaca yapılır. Bu çalışmamızda komünizm ve komüniste dair bütün detayları bir araya getiriyoruz.
Komünist Ne Demek?
Komünist, Fransızca bir kelime olup en temelde “komünizm yanlısı kişi” demektir. Türk Dil Kurumu Sözlüğünde yer alan tanımdaysa komünizm; bütün malların ortaklaşa kullanıldığı, özel mülkiyetin olmadığı toplum düzeni şeklinde açıklanmıştır. Örnek ülkeler olarak da eski Sovyetler ile Çin gösterilmektedir.
Komünizm ideolojisine göre var olan milli gelir herkese eşit paylaştırılır. Herhangi bir özel mülkiyet yoktur. Bütün mesleklerde ve işlerde aynı kazanç elde edilir ve hiç kimse ekonomik olarak bir diğerinden üstün değildir. Herhangi bir sınıf ayrımı kesinlikle yapılmamaktadır.
Komünist dendiği zaman akla gelen şeyler oldukça çeşitlidir. Daha çok kişinin ideolojisine ve çevresine göre komünist kavramıyla birlikte zihninde canlananlar farklılık gösterir. Ülkemizde özellikle bozgunculuk, anarşi gibi olumsuz algılarla birlikte komünist kavramı anılır.
Ülkemizde komünist dendiği zaman ideolojik altyapısından ziyade ilk akla gelen protestocu, eylemci, aykırı insan tipi akla gelmektedir. Bunun nedeni ülkemizde geçmişte yaşanan olaylardır. Protestolar, silahla kaçakçılık, adam yaralama vb. olaylara karışanların komünist olarak nitelendirilmesi olumsuz algının temel nedenidir. Fakat ülke tarihi realist biçimde incelendiğinde bütün bu olumsuz olayların hiç aydınlatılmadığı, suçluların kim ya da kimler olduğunun ortaya çıkarılmadığı açıktır. Devletin kendine bir düşman icat ettiği ve her dönem icat edilen hayali düşmanlardan birisinin de komünistler olduğu görülecektir. Hatta toplumun belli bir kesiminde okumak, eğitime fazla hassasiyet göstermek, kitaplarla çok hemhal olmak eleştirilirken okuyup da komünist mi olacaksın denilmektedir. Pek çok konuda olduğu gibi komünist ve komünizm de ülkemizde aslından son derece farklı algılanmakta ve algılatılmaktadır.
Komünizmin Tarihi
Komünizm kavramı Latince kökenli communis kelimesinden gelmektedir. Anlamı; ortak, evrensel demektir. Toplumsal, siyasi ve ekonomik bir ideoloji olan komünizm, üretim araçlarının ortak mülkiyet üzerine kurulu, sınıfsız, parasız, kimi zaman da devletsiz bir toplum düzeninin kurulmasını amaçlar.
Sosyalizmle tam olarak aynı anlama gelmese de çoğu kez komünizm ve sosyalizm birlikte anılır. Geçmişi oldukça eskiye dayanmakla birlikte 20. Yüzyılın başından bu yana dünya siyasetindeki önemli güçlerden birisi komünizmdir. Genellikle de Karl Marx ve Friedrich Engels’in birlikte kaleme aldıkları Komünist Parti Manifestosu ile beraber anılmaktadır.
Batı düşüncesinde komünizm, Marx ve Engels’den çok önceye uzanmaktadır. Antik Yunan’da komünizm mülkiyet gelmeden önce toplumların tam uyum içerisinde yaşadığı, insanlığın altın çağı olan bir mitolojiyle bağdaştırılmıştır. Bazı araştırmacılar Platon’un Devlet adlı eserinde bazıları da diğer antik Yunan kuramcılarının yaşam içinde komünizmi savunduklarını ifade eder. Birçok erken Hristiyan mezhebi ve Kolomb öncesi Amerika’daki yerli kabileler komünal yaşam ve ortak mülkiyet biçimini uygulamışlardır.
Thomas More Ütopya adlı eserinde 16. Yüzyılda ortak mülkiyet üzerine bir toplum tasvir etmektedir. 17. Yüzyılda İngiltere’de komünizm tartışma konusu olmuş, 1895 yılında Eduard Bernstein kaleme aldığı Cromwell ve Komünizm isimli eserinde İngiliz İç Savaşında bazı grupların, özellikle de Diggers (Kazıcılar)’ın açık şekilde komünizmi, tarıma dayalı düşünceleri desteklediğini belirtir. Kendisinin de bu düşüncelere düşmanca bir yaklaşım içinde olduğuna yer verir.
Özel mülkiyet fikrinin eleştirisi 18. Yüzyıl boyunca sürmüştür. Aydınlanma döneminde Jean Jacques Rousseau gibi düşünürlerce sürdürülmüştür.
Karl Marx insanlığın feodalizm, klasik toplum ve içinde bulunulan kapitalist döneme ilke komünizm ile yükselmiştir. Daha sonra sosyal evrimdeki bir dönüşüm olacak ve yeniden komünizme geri dönüş olacaktır. Fakat bu, geçmişe deneyimlenen ilkel komünizmden daha ileri seviyede olacaktır.
Çağdaş formuna komünizm, 19. Yüzyılın işçi hareketleriyle yükselmiş, bu yükseliş Avrupa’da gerçekleşmiştir. Bu sırada Sanayi Devrimi olmaktadır. Sosyalist eleştirmenlere göre kapitalist iktisadın şehirlerdeki fabrikalarda çalışan işçilerle proletaryayı, zengin ile yoksul arasındaki uçurumu ortaya çıkardığını belirtmektedirler.
Her ne kadar komünizm tarihi çok eskilere uzansa da gerçek anlamdaki komünizm 19. Yüzyılın ortalarından itibaren boy göstermiştir. Komünizm ifadesi, Komünist Manifesto adlı eserde açıklanmıştır.
Komünizmin Çıkış Nedeni
Komünizm günümüzdeki şekliyle Marx ve Engels ile birlikte ortaya çıkmıştır. Dönemin diğer sosyalistleri gibi Marx ve Engels de işçilerin sömürülmesini, kapitalizmin son bulmasını sağlamak adına arayışlara girmişlerdir. Fakat erken dönem sosyalistleri bunun için uzun süreli bir sosyal reform önermişler; Marx ve Engels ise devrimin sosyalizme giden tek yol olduğunu savunmuşlardır.
Marksizm’e göre sınıflı toplumda insanın en temel özelliği yabancılaşmadır. Komünizm ise insanlığın tam anlamıyla özgürleştirilmesini ifade eder. Marx, özgürlüğü sadece kısıtlamalardan uzak olmak şeklinde değil, ahlaki bir özü olan hareket şeklinde de ele alır.
Komünizm insanların ne yapmak istiyorlarsa doğrudan onu yapmalarını sağlayamaz. Ancak onları öyle özel koşullar içine yerleştirir ki insanlar artık sömürme gereksinimi duymazlar. Hegel’e göre bu, dünyada asla ulaşılamayacak, idealar dünyasında olabilecek bir şeydir. Marx’a göre ise komünizm üretim araçlarının gelişiminden, dolayısıyla maddeler dünyasından ortaya çıkar.
Marksizm’e göre sınıf çatışmaları ve devrimci mücadelelerin sonu zaferle sonuçlanacaktır. Özel mülkiyet zamanla ortadan kalkacak, üretim araçlarının topluma ait kılınacağı komünist bir toplum kurulacaktır. Komünizmin ortaya çıkış sloganı herkesten yeteneğine göre alınan ve herkese gereksinimi kadar verilen bir dünya hayalidir.
Komünist sistemde üretilen zenginlik toplum üyeleri arasında eşit paylaştırılacaktır. İşçi-işveren ilişkisi bulunmamaktadır ve üretim araçları özel kişilerin değil, toplumun, yani kamunundur. Bu sayede bazı insanların bazı diğer insanları ücret karşılığı çalıştırması engellenmiş olacaktır.
Burada önemli hususlardan ve en fazla karıştırılan noktalardan birisi komünizmin özel mülkiyete tamamen karşı olmadığıdır. Zira komünist düzende de insanlar araba, ev, özel eşya gibi tüketim ürünlerine sahip olabilir. Sistemin karşı olduğu, toprak, fabrika, makine gibi üretim araçlarının mülkiyetine sahipliktir.
Bunun nedeni komünizmin kapitalist sisteme bir tepki olarak doğmasıdır ve kapitalist sistemde mal ve hizmetler kâr amacı güden özel kişilerce üretilip yürütülmektedir. Özünde eşitlikçi bir toplumsal düzen kurma arzusu komünizmin çıkış nedenidir.
Komünizmin Başarısızlığının Nedeni
Araştırmacılar komünizm neden başarısız oldu sorusuna cevap aramışlardır ve bazı neticelere ulaşmışlardır. Öncelikle Marx ve Engels’in 1840’larda ortaya koydukları düşünceler kısmen de olsa 1917 yılında Sovyetler Birliği’nde uygulama alanı bulmuştur.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Çin, Doğu Almanya, Küba, Kuzey Kore gibi ülkelerde yayılmıştır. Hatta dünya o dönemde büyük bölümü kapitalist ve komünizm ülkelerden oluşan iki karşıt kutba ayrılmıştır. Marx’ın ölümünden neredeyse yüz yıl sonra, yani 1970’lerde dünyanın üçte biri komünist ideolojiyi benimsediğini söyleyen devletlerce yönetilir olmuştur. Fakat komünizm pratikte teoriden beklenen sonuçları yapamamıştır. Bu dönemde komünist ülkelerin birçoğunun adı eşitlikten çok yoksullukla, sefaletle anılır hale gelmiştir. Komünist devletler toplumu devletin olmadığı bir komünist aşamaya hazırlamaktan ziyade otoriter birer diktatörlük haline gelmişlerdir.
1989 yılında Berlin Duvarı’nın çöküşü ve Sovyetlerin yıkılışıyla da birlikte komünist olduklarını iddia eden rejimler gerilemeye başlamışlardır. Bu gerilemenin ve çöküşüm en temel nedeni komünizmin teorik olarak beklenen sonuçları ortaya koyamamasıdır. Komünizmle yönetilmeye başlayan devletlerin birçoğu komünizm öncesinden daha büyük sefaletlere, daha büyük yoksulluklara evirilmişlerdir.
Komünizmin başarısızlığının en temel nedenlerinden birisi de kapitalist sistemde zenginliğin temelinde rekabetin, bireysel girişimciliğin bulunması, komünizmde ise bunların yer almamasıdır.
Komünizmin Dine Bakışı
Komünizm ile alakalı en çok gündeme gelen husus dindir ve ülkemizde komünizm dendiği zaman doğrudan dinsizlik ifadesi akıllara gelmektedir. Bu konuda Marx din hakkındaki görüşlerini ifade ederken dini ezilen kitlelerin inlemesi, onlar için bir tür sığınak şeklinde dile getirir. Ona göre din, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz bir dünyanın ruhu, halkın da afyonudur.
Komünizm bütün meselelere olduğu gibi dine de toplumsal bir olay olarak bakar. Bu nedenle komünizmin din eleştirisini sadece Tanrının varlığı yokluğu konusuna indirgemek doğru değildir. Komünizm, dinin toplumsal sonuçlarıyla ilgilenmektedir. Buna göre din, işçi sınıfını uyuşturmakta, onu içinde bulunduğu koşulları anlamaktan uzaklaştırmaktadır. Kapitalist sömürü düzeninin devamını sağlayan araçlardan birisi de dindir.
Komünizmin dine bakışını Lenin Sosyalizm ve Din başlıklı yazısında ele almıştır. Burada da Lenin, dinin tüm yaşamı boyunca çalışan ve yokluk çekenlere kısmete boyun eğmeyi, azla yetinmeyi, sabır göstermeyi ve öbür dünyada cennetle karşılaşacağı umudunu sürdürmeyi öğrettiğini belirtmektedir. Ona göre din, başkalarının sırtından geçinenlere bu dünyada hayırseverlik yapmayı öğretir. Sömürücü varlıkların ceremesini çok ucuza ödeme kolaylığı sağlar. Bu nedenle din, halkı uyutmak için afyon görevindedir.
Görüldüğü gibi komünizm dini teorik bir zeminde tartışmaktan ziyade toplumsal sonuçlarıyla ilgilenmektedir. Toplumsal sonuçlarını eleştirmektedir. Yine benzer şekilde bir diğer ünlü komünist Engels, dini halkı kontrol altında tutmanın bir aracı olarak görmekte, kitleleri kontrol altında tutmayı sağlayan en önemli ahlaki aracın din olduğu ve din kalacağını ifade etmektedir.
Tarihteki En Önemli Komünistler
Komünizm ideolojisi geçmişten günümüze kadar gelmiştir. Fakat günümüzdeki haline gelene kadar komünizm tarihine birçok kişi dahil olmuştur. Komünizm ve komünist dendiğinde ilk akla gelen ve simgeleşmiş beş kişi şunlardır:
- Lev Troçki: Marksizm – Leninizm görüşünde olan Lev Troçki Stalin ile iktidar mücadelesi vermiş; fakat başarılı olamamıştır. Troçki’ye göre sürekli devrim yapılmalıdır ve devrimin tüm dünya genelinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Troçki bir tek işçi devletinin kapitalist baskılara dayanamayacağını savunur. Bu nedenle de tüm dünyada sosyalizmin gerçekleşmesi gerektiğini savunur. Marx’ın komünizminin temelinin aynı kalması gerektiğini düşünür. Fakat Lenin’in gerçekleştirdiği değişikliklerin de doğruluğunu savunur. Stalin ve Mao karşıtı olan Troçki, Sovyetler Birliği’nde Sol Muhalefet olarak örgütlenir. Yine Troçki Kızıl Ordu’nun kurucusudur ve Kızıl Ordu, işçi sınıfı ve köylülerin ordusudur.
- Mao Zedong: Çin Komünist Partisi kurucusu olan Mao Zedong aynı zamanda modern Çin’in de kurucusudur. Destekçileri Mao’nun büyük bir devrimci olduğunu, Marksizm’i geliştirip daha iyi noktalara taşıdığını savunurlar. Mao, devletsiz, sınıfsız ve özel mülksüz bir ortamın oluşabilmesi için devletin yok edilmesinden sonra toprak ağalarının, finansörlerin ve devleti sömürge aracı edinenlerin de yok edilmesi gerektiğini hedefler. Bunu gerçekleştirmenin yok yolu de diktatörlüktür. Mao tam da bu inançla 80 milyon insanı yok etmiş, tarihin en büyük katil diktatörü olmayı başarmıştır! Mao döneminde herkes yanlış olduğunu bilse de onun doğrularına hizmet etmek zorunda kalmışlardır. Mesela serçeler bitkilerdeki zararlı böcekleri yerken Mao serçelerin bitkileri yediğine inanmaktadır ve serçelerin öldürülmesi gerektiğini savunmaktadır.Mao döneminde halk çok yoksulluk çekmiş, kıtlık içinde kalmıştır. Hükümeti de bütün olanlara göz yummuştur. Bütün bunlar nedeniyle Mao aynı zamanda en başarısız komünist lider kabul edilmektedir.
- Josip Broz Tito: Sosyalist Yugoslavya’nın kuruculuğunu üstlenen Tito ailesinden ve çevresinden Marksist-Leninist bir görüşe sahip olmuştur. Ülkesinde komünist birliklerle birlikte Nazi birliklerine karşı direniş hareketi başlatmıştır. Farklı etnik grupları örgütlemeyi başarmıştır. Bunlara da Partizanlar adını vermiştir. Partizanlar Almanlara karşı oldukça başarılı mücadele sergilemişlerdir. Bu başarı Yugoslavya’nın federal yapısının belirlenmesinde etkili olmuş, ülkenin yönetim şekli monarşiden federal cumhuriyete çevrilmiştir.
- Fidel Castro: İspanyol bir babanın çocuğu olan Castro, Küba’da doğup büyümüştür. Anarşik bir yapıya sahiptir ve çocukluğundan itibaren öğretmenleriyle problemler yaşamaktadır. Babası da bu durumdan hoşlanmayarak onu yatılı bir Katolik kilise okuluna vermiştir. Zaten derslerinde başarılı olan Castro, kilise okulunda da başarısını devam ettirir. Orandan mezun olduktan sonra da üniversiteye giderek üniversitede koyu solcu ortamlara dahil olur. Solcu gruplar kendi aralarında kavga eder ve taraflar anarşist ve komünist olarak ayrılır. Castro, komünizm taraftarlarına katılır ve eylemlerde yer alır. Ardından devlet karşıtı yapıya dönüşür ve kırk iki kişiyle birlikte hükümet karşıtı bir savaş başlatır. Grup kısa sürede kalabalıklaşır ve halkın büyük çoğunluğu taraflarına çekilir. Sonunda Batista hükümeti istifa eder ve Castro kardeşler öncülüğünde komünist bir hükümet kurulur.
- Che Guevara: Küba’nın tarihine ismini yazdıran komünistlerden birisi de Che Guevara’dır. Tüm dünyada komünist gençlerin idol olarak belirlediği isimlerden birisi olan Che, Latin Amerika’yı dolaşmış, sonra sınıf farklılıklarının gittikçe arttığını tespit etmiştir. Bunun üzerine Marksizm’e dair düşünmeye başlamıştır. Che ekonomik sıkıntıları gidermenin tek yolunun devrim olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle de devrim yönünde çalışmalara başlamıştır. Devrimci kişiliği Castro’da bulmuş ve onun ordusuna katılmıştır. Che, devrimin beklenerek olmayacağını, harekete geçilip gerçekleştirilmesi gerektiğini savunur. Bu yönüyle Lenin’in devrim hakkında yaptığı yorumlara da katılmaktadır. Mutlaka birileri devrim için sorumluluk almalıdır. Yine Che, komünizmin tüm dünyada bulunması gerektiğini belirtir. Az sayıdaki komünizmin kapitalist baskılara dayanamayacağını tıpkı Troçki gibi savunur. Devrimin sürekli halde olması gerektiğine dikkat çeker. Bu amaçla Che, çok sevdiği ülkesini terk eder ve diğer ülkelerde devrim yapmaya çalışır. Bu eylemleri sırasında da öldürülür.
Komünizm ile Yönetilen Ülkeler
Komünizm ile yönetilen ülkeler konusu biraz tartışmalıdır. Çünkü teorik olarak komünizmle yönetilen ülkelerde özel mülkiyetin olmaması, eşitliğin sağlanmış olması, yurttaşların refahının yüksek olması gerekir. Fakat komünist partilerin başta olduğu ülkelere dikkat ettiğimizde bunların pek de gerçekleşmediğini rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Bu açıdan günümüzde komünizm ile yönetildiğini iddia eden ülkeleri şöyle sıralayabiliriz:
- Çin Halk Cumhuriyeti: Dünyanın sayılı güçlerinden birisi gösterilen Çin tamamen Çin Komünist Partisi hakimiyetindedir. 1921 yılından bu yana komünist rejim ülkeye hakimdir. 1970’lere kadar Çin’de Mao etkisi devam etmiş, daha sonra Deng Xiaoping dönemi başlamıştır. Bu dönemde bazı değişiklikler yaşanmıştır. Deng Mao’nun aksine ideoloji yerine ekonomik gelişime önem vermiş, serbest piyasa ekonomisini benimsemiştir. Bir anlamda da Çin’de kapitalizme alan yaratmıştır.
- Kuzey Kore: İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’nın yenilmesiyle Kore, Güney Kore ve Kuzey Kore olarak ikiye ayrılmıştır. Güney Kore Amerika desteğini, Kuzey Kore ise Sovyetler Birliği desteğini arkasına almıştır. Kuzey Kore hala kendini komünist bir cumhuriyet olarak tanımlamaktadır. Son yıllarda tamamen dünyadan soyutlanmış, içerde ne olduğunu hiç kimsenin bilmediği bir devlet haline gelmiştir.
- Küba: 1959 yılında Fidel Castro önderliğinde Küba’da devrim yapılmıştır. 1961 yılındaysa tamamen komünist rejim ülkeye hâkim olmuştur. O zamandan bu yana da Komünist Partisi ülkedeki tek iktidar partisi olarak varlığını devam ettirmektedir.
- Vietnam: Birinci Çin-Hint savaşından sonra Vietnam ikiye ayrılmıştır. Kuzeyi SSCB’nin desteği ile komünist rejime geçmiştir. Güney Vietnam ise demokratik rejimi benimsemiştir. Daha sonra ülke, komünist millet çatısı altında birleşmiştir. Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti ülkedeki tek yasal parti olan Vietnam Komünist Partisi tarafından yönetilmektedir.
- Laos: Ülkede 1975 yılında komünist devrim gerçekleşmiştir. O zamandan bu yana da sosyalist cumhuriyet olarak tanımlanan komünist komite tarafından yönetilmektedir. Fakat Laos da tıpkı Çin gibi serbest piyasa ekonomisine geçmiştir. Bu nedenle ülkede kapitalizmin izlerine rastlanmaktadır.
Komünizm ile yönetildiği iddiasında bulunan ülkelere baktığımızda içe kapalı, diktatör, baskıcı rejimlerin hâkim olduğunu görüyoruz. Halkın temsili için sadece bir partiye izin verilmekte, eşitlik olmamakta, belli bir zümre ülkenin bütün zenginliklerini sömürmektedir. Dolayısıyla işin içine siyaset girdiğinde tıpkı milliyetçiliğin, dindarlığın sömürüldüğü gibi ideolojinin de sömürüldüğüne şahit oluyoruz. Bütün bu örnekler de komünizmin başarılı olamamasının en temel nedenleri olarak gösteriliyor ve örneklerden yola çıkarak araştırmacılar, komünizmin bir ideoloji olarak var olmaya devam etse de hedeflerine ulaşamayacağını savunmaktadırlar.
İlginizi çekebilir: Marksizm Nedir? Marksist Kime Denir?
Yorumlar - Yorum yapmak için tiklayin