Biyoloji

Organik Bileşikler Nelerdir? Örnekleri ile Detaylı Anlatım

Organik Bileşikler Nelerdir? Örnekleri ile Detaylı Anlatım

Başlıklar

Organik Bileşikler Nelerdir?

Canlılar hücrelerden oluşur. Bazı canlılar tek hücreden oluşurken bazı canlılar çok hücrelidir. Canlılarda bulunan hücrelerde organik ve inorganik bileşikler bulunur. Her bileşiğin görevi ise farklıdır. Yapısında organik bileşik bulunduran canlılar vardır. Karbon, oksijen ve hidrojen bulunan organik bileşikler üretici (ototrof) canlılar (bitki ve algler) tarafından sentezlenir. Organik bileşikler sentezlenirken tabiattaki inorganik bileşikler (CO2, H2O) harcanır. Peki, organik bileşikler nelerdir?

  • Karbonhidratlar
  • Proteinler
  • Lipitler (yağlar)
  • ATP
  • Enzimler 
  • Hormonlar
  • Vitaminler
  • Nükleik asitler

Organik Bileşikler Nelerdir?

Organik bileşikler karbonhidrat, protein ve yağ gibi yapılarında temel olarak hidrojen (H), oksijen (O) ve karbon (C) içerir. Bazı organik bileşiklerin yapısında karbon iskeletine bağlı azot (N), kükürt (S) ve fosfor (P) bulunabilir. Canlı organizmalarda bulunan organik bileşiklerden bazıları;

  • Enerji verici,
  • Yapıcı onarıcı,
  • Düzenleyici ve yönetici olabilir.

Enerji veren organik bileşikler öncelik ve kullanım sırasına göre karbonhidratlar > yağlar > proteinler olarak sıralanmaktadır. Bu bileşikler enerji verimi bakımından yağlar > proteinler > karbonhidratlar olarak sıralanmaktadır. 1 gram yağ, protein ve karbonhidrat yandığında açığa çıkan enerji:

  • 1 gram yağ yandığında açığa çıkan enerji 9,2 kaloridir.
  • 1 gram protein yandığında açığa çıkan enerji 4,3 kaloridir.
  • 1 gram karbonhidrat yandığında açığa çıkan enerji 4,2 kaloridir.

Yağlar diğerlerinden daha fazla enerji verir. Bunun nedeni ise yağlarda daha fazla hidrojenin bulunmasıdır. Buna rağmen enerji amaçlı kullanımda ikinci sırada yer alır. Bunun nedeni ise içerisinde az miktarda oksijen bulundurduğu için daha zor parçalanmasıdır.

Yapıcı onarıcı organik bileşikler öncelik ve kullanım sırasına göre proteinler > yağlar > karbonhidratlar olarak sıralanmaktadır. Bu organik bileşiklerin insan beyninde yapıya katılma sıraları yağlar > proteinler > karbonhidratlar olarak sıralanmıştır.

Nükleik asitler DNA ve RNA'dır. Hormonlar, vitaminler, enzimler, proteinler ve yağlar düzenleyici organik bileşiklerdir. Organik moleküllerin en küçük ve anlamlı yapısal birimleri monomer olarak adlandırılır. Birçok monomerin birbiri ardına bağlanmasıyla polimer oluşur. Polimer, büyük yapıdaki organik moleküllerdir.

Karbonhidratlar

Karbonhidratlar, birinci derecede enerji veren organik bileşiklerdir. Yağlara ve proteinlere bağlanarak az da olsa hücre yapısına, bitkilerdeki hücre çeperine katılabilirler. Organik bileşikler arasında yer alan karbonhidratlar üç gruba ayrılır. Bunlar;

  • Monosakkaritler (tek veya basit şekerler)
  • Disakkaritler (çift şekerler)
  • Polisakkaritler (kompleks şekerler)

Karbonhidratlar

Monosakkaritler

Monosakkaritler karbonhidratların yapı birimidir. Fotosentez veya kemosentez olayıyla üretilirler. Suda çözünebilir özelliğe sahip olan monosakkaritler sindirilmeden hücre zarından geçebilirler. Monosakkaritler 3,4,5 veya 6 karbonlu olabilirler. Glikozit bağı içermeyen monosakkaritler hücrelerde oksijenli solunum veya fermantasyon aracılığıyla yıkıma uğratılır ve enerjiye dönüştürülür. 

  • Fosfogliseraldehit (PGAL) Pirüvik asit 3 karbonlu şekerdir. (Trioz)
  • DNA yapısında bulunan deoksiriboz, RNA, NAD, FAD, ATP yapısındaki riboz şekerleri 5 karbonlu şekerdir. (Pentoz)
  • Glikoz, fruktoz ve galaktoz ise 6 karbonlu şekerdir. ( Heksoz) 
  • Beş karbonlu şekerler enerji elde etmek için kullanılamaz. 
  • Altı karbonlu şekerlerin kapalı formülü C6H12O6'dır. Birbirinin izomeri olup hücrelerin osmotik basıncını dengeler.

Glukoz, üzüm ve incir gibi gıdalarda bulunur. Aynı zamanda balda da bulunur. İnsan kanında bulunan monosakkarit glikoz olarak adlandırılır. Glukoz üretimi bitkiler tarafından fotosentezle yapılır. Hayvanlar ve insanlar ise besinlerle dışarıdan hazır olarak alır. Eğer fazla glukoz tüketimi yapılmışsa alınan fazla glukoz yağa dönüşür ve kilo almaya neden olur. Glukoz hücre zarının yapısına iki farklı şekilde katılabilir.

  • Glikoprotein yani proteinlerle birleşmiş halde
  • Glikolipit yani yağlarla birleşmiş halde 

Bitkiler tarafından üretilen fruktoz meyve şekeridir. En tatlı şeker olarak bilinen fruktoz, insanların ve hayvanların karaciğerinde glukoza dönüştürülerek kana karıştırılır. Süt şekeri olarak bilinen galaktoz, memeli hayvan hücreleri tarafından üretilir. Sütün yapısında bulunan galaktoz bazı bitki türlerinin reçinelerinde, şeker pancarlarında bulunur. Glukoz şekeri besinlerle alındıktan sonra dönüşerek galaktoz olur. Heksozların difüzyon ile hücre zarından geçme hızı galaktoz > glukoz > fruktoz olarak sıralanır.

Disakkaritler

Disakkaritler çift şekerler olarak bilinir. İki adet monosakkaritin birleşmesiyle disakkaritler oluşur. Bu esnada glikozit bağı oluşur ve bir adet su molekülü açığa çıkar. Disakkaritler sindirilmelidir. Aksi takdirde sindirilmeden hücre zarından geçemez, kana karışamaz. Canlılarda farklı özelliklerde çift şekerler bulunur. Bunlar;

  • Maltoz
  • Sakkaroz
  • Laktoz

Maltoz arpa şekeri olarak bilinir. Glukoz ve glukoz birleşmesiyle maltoz ve su açığa çıkar. Sakkaroz veya bir diğer adıyla sükroz çay şekeridir. Şeker kamışı ve şeker pancarında bulunur. Glukoz ve fruktoz birleşmesiyle sakkaroz açığa çıkar. Laktoz süt şekeridir. Memeli hayvanların sütünde bulunan laktoz, glukoz ve galaktozun dehidrasyon senteziyle oluşur. Glukoz ve galaktozun birleşmesiyle laktoz açığa çıkar.

Polisakkaritler

Polisakkaritler, kompleks şekerler olarak bilinir. Birçok glukoz şekerinin dehidrasyonuyla oluşur. Büyük molekülerdir. Oluşan bu olay bir polimerleşmedir. Açığa çıkan su sayısıyla glikozit bağı sayısı birbirine eşittir. Hücre zarından geçemeyecek kadar büyük olduklarından sindirilmeleri gerekir. Yıkım veya sindirimler hidrolizle gerçekleşir. Hidroliz, su katılıp enzimlerle parçalanma şeklidir. Canlı yaşamında önemli polisakkaritler bulunur. Bunlar;

  • Yapısal polisakkaritler
  • Selüloz
  • Kitin 
  • Depo polisakkaritler
  • Glikojen 
  • Nişasta

Yapısal polisakkaritler bitki hücrelerinin çeperinde yer alan selüloz ile eklem bacaklı canlıların dış iskeletinde, mantarların hücre çeperinde yer alır. Eklem bacaklı canlılar arasında örümcek, karides, yengeç, ıstakoz gibi canlılar örnek olarak gösterilebilir. Selüloz, bitki hücrelerinin çeper yapısında bulunur. Aynı zamanda dayanıklılık verir. Selüloz suda çözünmez ve dallanmış yapıya sahip değildir. İnsanlar ve hayvanlar selüloz sindirici enzimlere sahip değildir. Bu nedenle besinlerle alınan selüloz sindirilemez. Sağlıklı diyet listelerinde yer alan selüloz bağırsaklardan mukus salgılanmasını sağlar. Bu sayede bağırsak hareketlerini arttırır ve kabızlığı önler.

Kitin, yapısında azot bulunduran bir polisakkarittir. Çok sayıda glukozun polimerleşmesiyle oluşur. Bu özelliğiyle selüloza benzer. Suda çözünemez. Kalsiyum karbonatla birleşip böceklerde sert kabuk oluşturur. Kitin, kitinaz enzime sahip olan canlılar tarafından sindirilir. Mantar, bakteri ve bazı bitkiler buna örnek verilebilir. Fakat insanların sindirim sisteminde bu enzim yoktur. Kitin, esnek ve sağlam bir yapıya sahiptir. Bu özelliğiyle ameliyat ipi olarak kullanılır. Bu iple yapılan ameliyatlarda dikişin alınmasına gerek yoktur. Çünkü yara iyileştiği sürece ip de erir.

Hayvansal hücrelerde depolanan glikojen ile bitkisel hücrelerde depolanan nişasta depo polisakkaritler grubunda yer alır. Çok sayıda glikoz birleşmesiyle glikojen oluşur. Fazla glukoz sadece hayvan hücrelerinde depolanmaz. Aynı zamanda mantar, arke ve bakteri hücrelerinde de glikojen olarak depolanır. Glikojen ile nişasta karşılaştırıldığında glikojen, nişastaya göre suda daha fazla çözünür. İnsanlarda besinler yoluyla fazla alınan glukoz glikojene çevrilir. Glikojene çevrilerek karaciğerde ve çizgili kaslarda depolanır. Kaslarda depolanan glikojen ihtiyaç duyulduğunda glikoza çevrilir ve kas hücrelerinde tüketilir.

Karaciğerde depolanan glikojen ise ihtiyaç durumunda glukoza çevrilerek kana verilir. Bu sayede düşen kan şekeri yükseltilmiş olur. Glikojen bir polimer olduğu için kanda bulunmaz. Bitki hücrelerindeki fazla glukoz lökoplastta nişastaya çevrilerek depolanır. Bitkilerin kök, tohum, gövde ve yaprak gibi kısımlarında nişastaya rastlanabilir. İnsanlar ve hayvanlar nişastayı bitkisel besinlerle alır. Hidrolizle yapı birimlerine ayırılarak kullanılabilir. Glukoz suda çözünür. Bu nedenle hücrenin osmotik basıncını arttırır. Ancak nişasta suda fazla çözünmez. Bu nedenle glukozun nişastaya dönüştürülüp depolanması hücredeki osmotik basıncın artmasını önler.

Proteinler

Proteinler, yapıcı onarıcı olarak görev yapar. DNA'dan gelen emirle sentezlenerek ihtiyaç duyulduğunda enerji verebilir. Protein yapısında C, H, O, N bulunur. Bazı proteinler kükürt ve fosfor da içerebilir. Amino asit olarak adlandırılan moleküler, proteinlerin yapı birimidir. Amino asitler amino ve karboksil gruplarına sahiptir. Bu nedenle amfoter özelliktedir. Proteinlerin yapısına katılan 20 çeşit amino asit vardır. 20 çeşit amino asitler arasındaki fark ise radikal gruplardan kaynaklanır. İnsanlarda amino asitlerden 8 tanesi sentezlenemez. Bunlar esansiyel yani temel amino asit olarak adlandırılır. Bu amino asitler besinlerle alınabilir.

Proteinler nelerdir?

Proteinler DNA kontrolünde sentezlenir. Bu nedenle canlıya özgüdür. Sentez katılan amino asitler sayı, diziliş ve çeşit olarak farklıdır. Bu fark aynı zamanda proteinlerin farklı olmasını sağlar. Genler, amino asitlerin dizilişini kontrol eder. Proteinlerin yapısı;

  • Yüksek sıcaklıkta, 
  • Basınca uğradığında,
  • Kuvvetli asitlere maruz kaldığında bozulur.

Proteinlerin yapısının bozulması ve aktifliğinin engellenmesine denatürasyon adı verilmektedir. Proteinler canlılar için önemlidir. Canlıların büyümesi, gelişmesi ve doku onarımı proteinler sayesinde olur. Proteinler canlılarda kemik, kıkırdak, kaş gibi dokuların yapısına katılır. Aynı zamanda enzim ve hormon yapısına katılarak enzimlerin ve hormonların düzenlenmesinde rol oynar. Vücutta bağışıklığı sağlayan antikorların yapısında protein bulunmaktadır. Proteinlerin önemli bir görevi daha vardır. Hücre dışındaki ve hücre içindeki sıvıların pH dengesini sağlar. Eğer vücuda fazla protein alınmışsa fazla alınan proteinler karbonhidrat ve yağ olarak depolanır.

Yağlar

İkinci dereceli enerji verici organik bileşikler yağlardır (lipidler). Yağlar yıkımları sırasında diğer organik bileşiklerden daha fazla enerji verirler. Bu esnada açığa çıkan metabolik su fazladır. Yağlar suda çözünmez. Yağların çözünmesinde eter, alkol, kloroform, benzen ve aseton gibi bazı organik çözücüler etkilidir. Canlılarda bulunan yağlar üreme hormonlarının ve D vitamininin yapısına katılır. Yağlar, yağda eriyen vitaminlerin emilmesine yardımcı olur. Bu yağlar derinin alt kısmında depolanır ve canlıları soğuğa karşı korur. Bu şekilde depolanan yağlar aynı zamanda canlıyı vurma, çarpma gibi darbelere karşı korur. Besin olarak tüketilen yağlar diğer besinlere göre mide içinde daha uzun süre kalır. Bu sayede tok tutma özelliğine de sahiptir. Yağların fazla tüketilmesi zararlıdır. Fazla tüketilen yağ ilerleyen zamanlarda kilo alımına, kalp ve damar sağlığının bozulmasına neden olur. Yağlar trigliseritler (nötral yağlar), fosfolipotler ve steroitler olmak üzere üç gruba ayrılır. 

Yağlar nelerdir

Trigliseritlerin genel özellikleri:

  • İçeriğinde azot bulundurmazlar. 
  • Hayvanların vücudunda depolanır. 
  • Doğada fazla rastlanır.
  • Enerji verir. 
  • 3 molekül yağ asidi ve 1 molekül gliserol birleşmesiyle sentezlenir. 
  • Sentezleme ile 3 adet ester bağ oluşur, 3 molekül su açığa çıkar.

Yağ asitlerinin bir kısmı vücutta üretilmez. Bu nedenle besinlerle alınması gerekir. OMEGA 3 ve OMEGA 6 buna örnektir. Bu yağ asitlerine temel veya zorunlu yağ asidi denir. Yağ asitlerinin bazıları doymuş, bazıları doymamış özelliktedir. Doymuş yağ asitlerinde çift bağ yoktur. Kuyruk yağı, iç yağı ve tereyağı buna örnektir. Doymamış yağ asitleri en az 1 tane çift bağ bulundurur. Mısır yağı, zeytinyağı ve ayçiçek yağı buna örnektir. Doymuş yağlar oda sıcaklığında katı olurken doymamış yağlar sıvı haldedir.

Fosfolipitler

Fosfolipitler, hücre zarının yapısında iki tabaka şeklinde bulunur. Bu tip yağlar iki adet yağ asidi ve bir gliserol birleşimiyle oluşur. Gliserole azot ve fosfat da bağlanmış durumdadır. Fosfat grupları suda çözünürken yağ asitleri suda çözünmez.

Steroitler

Steroitler, birbiriyle kaynaşmış 4 halkası bulunan karbondan iskelete sahiptir. Kolesterol, cinsiyet hormonları ve D vitamini sentezinde kullanılır. Kanda kolesterol artarsa damar sertliği ve damar tıkanıklığı gibi hastalıklar görülür. Bitkisel hücrelerde kolesterol üretilmemektedir.

Vitaminler

Vitaminler bitkiler tarafından sentezlenmektedir. Hayvanlar vitaminleri dışarıdan almak zorundadır. Tükettiği besinlerle vitamini dışarıdan alır. Vitaminler küçük molekül yapısı nedeniyle sindirilmeden ve doğrudan kana karışabilir. Vitaminler canlıya enerji vermez. Vitaminlerin farklı görevleri vardır. Bazı vitaminler vücut direncini arttırmakla görevlidir. Bazıları görme, sinir sisteminin çalışması, kanın pıhtılaşması için yardımcı görev görmektedir.

Vitaminlerin bir kısmı ısıdan olumsuz etkilenirken bir kısmı da güneş ışığından, demir ve bakır gibi metallerden olumsuz etkilenir. Günümüz koşullarında bazı vitaminler yapay olarak üretilir ve vitamin eksikliği tedavisinde kullanılır. Vitaminler iki gruba ayrılır. Bunlar suda eriyen vitaminler (B ve C), yağda eriyen vitaminlerdir (A, D, E, K). Suda eriyen vitaminler vücutta fazla depolanamaz. Bu nedenle eğer fazla alınırsa idrar veya ter yoluyla vücuttan atılır. Fakat yağda eriyen vitaminler vücutta depolanabilir. Bu sayede bir süre vücuda alınmasa da eksikliği belli olmaz. Eğer uzun süreli eksiklik varsa bazı hastalıklar görülebilir.

Vitaminler nelerdir

Nükleik Asitler

Nükleik asitler hücreleri kontrolü altına alır. Canlılarda kalıtsal bilgiler nükleik asitlerin içinde depolanır ve hücre bölünmesi esnasında yeni hücrelere aktarılır. Nükleik asitler büyük zincirli molekülerdir. Nükleotid denilen birimlerden oluşur. Her bir nükleotid oluşurken azotlu organik baz, pentoz ve fosforik asit kullanılır. Canlılarda nükleik asitler iki çeşide ayrılır. Bunlar DNA ve RNA'dır. 

DNA, sarmal yapıda bir moleküldür. Karşılıklı iki nükleotid zincirinden oluşur. DNA yapısı ilk olarak 1953 yılında açıklanmıştır. Amerikalı bilim insanı James Watson ile birlikte İngiliz bilim insanı Francis Crick tarafından açıklanmıştır. Bu iki bilim insanı yaptığı çalışma sayesinde 1962 yılında Nobel ödülü almıştır. DNA molekülü kendini eşleme özelliğine sahiptir. DNA, ökaryot hücrelerin çekirdeğinde yer alır. Daha az olarak kloroplast ve mitokondrilerinde yer alır. Aynı zamanda prokaryot hücrelerin sitoplazmasında da yer almaktadır. DNA moleküllerinde deoksiriboz şekeri bulunur. Azotlu bazlar iki gruba ayrılır. Bunlar pürin ve pirimidin gruplarıdır.

Nükleik Asitler DNA ve RNA

Pürinler büyük ve çift halkalı özelliktedir. Pirimidinler ise daha küçük ve tek halkalıdır. DNA yapısında bulunan pürin bazları Adanin (A), Guanin (G) olarak adlandırılır. Pirimidin bazları ise Sitozin (S), Timin (T) olarak adlandırılır. DNA'da karşılıklı iki zincir bulunur. Karşılıklı iki zincir birbirine zayıf hidrojen bağlarıyla bağlanır. Adenin bazının karşısında mutlaka Timin bazı vardır. İki bazın arasında iki hidrojen bağı vardır. Sitozin bazının karşısında mutlaka Guanin bazı vardır. Aralarında ise 3 hidrojen bağı vardır. DNA molekülünde bulunan pürin bazlarının sayısı pirimidin bazlarının sayısına eşittir. Aynı zamanda DNA molekülünde bulunan deoksiriboz şekerlerinin sayısı fosforik asitlerin sayısına eşittir.

RNA, nükleotidlerin dizilmesiyle oluşur. Tek zincirli olmasıyla birlikte proteinlerin sentezinde görev alır. Hücrelerin yaşamsal olaylarının yönetiminde DNA'ya yardım eder. RNA sitoplazma, kloroplast, mitokondri, ribozom ve çekirdekte bulunan moleküldür. Kendini eşleyemeyen RNA, DNA tarafından sentezlenir. Yapısında beş karbonlu şeker olarak riboz bulundurur. Aynı zamanda organik azotlu baz olarak Adanin, Guanin, Sitozin, Urasil bulunur. Timin ise sadece DNA'ya özgü olduğundan RNA'da bulunmaz. RNA görevleri birbirinden farklı olarak 3 çeşide ayrılır.

  • Ribozomal RNA (rRNA)
  • Elçi veya mesajcı RNA (mRNA ya da eRNA) 
  • Taşıyıcı veya transfer RNA (tRNA)

rRNA, proteinlerle birlikte ribozomun yapısını oluşturur. Protein sentezi oluşurken peptid bağlarının oluşmasında görev alır. Miktar olarak diğer RNA türlerinden daha fazladır. Elçi veya mesajcı RNA, mRNA ya da eRNA olarak bilinir. Protein senteziyle ilgili DNA'dan aldığı bilgiyi sentezin yapılacağı ribozoma götürür. Miktar olarak hücredeki toplam RNA oranının %5'i kadardır. Taşıyıcı RNA, protein sentezinde kullanılacak olan amino asitleri sitoplazmadan alır ve ribozoma taşır. Taşıyıcı RNA, hücrede bulunan tüm RNA oranının %15'idir.

ATP

ATP, adenozin tri fosfat kelimelerinin baş harflerinden oluşmaktadır. Enerji molekülü olan ATP solunum tepkimeleri sonucunda oluşur. Aynı zamanda canlılığın devam edebilmesini sağlar. ATP oluşumunda bir riboz şekeri, bir adenin bazı ve üç fosfat bulunur. Adenin bazı ve riboz şekeri arasında bağ vardır. Bu bağ glikozit bağıdır. Riboz şekeri ve fosfat arasında ise ester bağ bulunur. Fosfat moleküllerinin arasında yüksek enerjili fosfat bağları bulunmaktadır. Bu bağların parçalanmasıyla enerji açığa çıkar. Bulunan diğer bağlar enerji vermez. Tüm canlı hücrelerde ATP sentezi yapılır. Bir molekül ATP sentezinde kullanılan enerji miktarı 7300 kaloridir. Açığa çıkan enerji ise enerji gerektiren tüm olaylarda kullanılır.

ATP nedir

Enzimler

Enzimler, kataliz yapan biyomoleküllerdir. Enzimler mineral veya vitamin içerebilir. Enzim varlığında tepkime hızı değişebilir. Hız artsa da sonuçta oluşan ürün miktarı veya açığa çıkan enerji miktarı değişmez. Enzimler tepkime sonucunda değişikliğe uğramadan çıkar. Bu sayede başka tepkimede yeniden kullanılabilir. Sıcaklık enzimlerin yapısını bozar. Isıtılan ve yapısı bozulan enzimler eski ısıya getirilse de yeniden çalışmaz. Eğer enzimler soğukta bekletilmişse, aktivitesi azalmışsa veya durmuşsa uygun ısıya getirildiğinde yeniden çalışabilir. Enzimler yapılarına göre iki gruba ayrılır. Bunlar basit enzimler ve bileşik enzimlerdir.

Enzim nedir

Basit enzimler sadece proteinlerden oluşur. İnsanların sindirim sisteminde bulunan bazı enzimler böyledir. Pepsin, kimotripsin, tripsin örnek verilebilir. Bileşik enzimler proteinden oluşan esas kısımdan başka organik veya inorganik yapılı yardımcı bölgelere sahiptir. Yardımcı bölge eğer organikse koenzim, inorganikse kofaktör olarak adlandırılır. B grubu vitaminleri koenzim görevini daha çok yerine getirir. Apoenzim, bileşik enzimlerin etki edeceği maddeyi belirler. Kofaktörler ise enzimlerin etkilediği madde yani substrat üzerinde etki etmektedir. Enzimler olmadan yaşamsal faaliyetler gerçekleşmez. Vücutta bazı enzimlerin eksik olması nedeniyle bazı rahatsızlıklar görülebilir. Günümüzde enzimler farklı birçok alanda kullanılır. Tıp, ilaç ve gıda sektörü, tarım ve kozmetik gibi alanlarda kullanılmaktadır. Kullanılan bu tür enzimler laboratuvar ortamında yapay olarak üretilmektedir.

Hormonlar

Hormonlar canlılarda düzenleyici görev görmektedir. Bazı hormonların yapısında yağ bulunurken bazılarında peptid, bazılarında protein, bazılarında amino asit bulunur. Hormonlar iç salgı bezleri tarafından sentezlenir. İç salgı bezleri endokrin bezlerdir. Sentezleme sonrasında görev yapacağı hedef dokuya yani organa kan yoluyla taşınır. Bazı hormonların hedef organı vücutta bulunan tüm organlardır. Büyüme hormonu buna örnek verilebilir. Hormonlar hedef organa ulaştığında özel reseptör tarafından tanınır. Hormonların etkili olabilmesi için kanda belli bir değerde olması gerekir. Hormonlar;

  • Hücrelerde yapım ve yıkım olaylarının dengede kalmasını,
  • Organların fonksiyonunu, 
  • Büyümeyi ve gelişmeyi, 
  • Üremeyle ilgili olayların düzenlenmesini ve gerçekleşmesini sağlar.

Hormanlar nedir

Hormonların etkileri uzun sürelidir. Çünkü birden bire azalmaz. Hormonlar görevini tamamladığında ya parçalanır ya da böbrekler tarafından süzülerek dışarı atılır. Hormonların salgılanması ve parçalanması için enzimler görev almaktadır. Hormonlara sadece kanda rastlanmaz. Aynı zamanda doku arasındaki sıvılarda, hücre sitoplazmasında, idrarda ve terde de rastlanır. Bazı hücreler de hormon salgılar. Sinir hücreleri, mide hücreleri ve bazı özelleşmiş hücreler de hormon salgılayabilir. Bitkilerde de organik yapılı hormonlar bulunur. Bu hormonlar belirli bölgelerde bulunan hücreler tarafından üretilir ve salgılanır. Bu hormonlar büyüme, farklılaşma ve yara onarımı gibi görevlerden sorumludur. Oksin, sitokinin, etilen, giberellin gibi hormonlar organik yapılı hormonlar arasındadır.

İlginizi çekebilir: DNA Nedir, DNA’nın Özellikleri ve İşlevleri Nelerdir?

İlgili yazılar

Yorumlar - Yorum yapmak için tiklayin

YORUM BIRAKIN