Başlıklar
- - Navarin Olayı
- - Navarin Nerede?
- - Navarin Olayı Nedir?
- - Navarin Olayının Nedenleri
- - Navarin Olayı Sonuçları
Navarin Olayı
Asırlarca devam eden Osmanlı Devleti döneminde pek çok önemli gelişme olmuştur ve bunların bazıları dönüm noktalarını teşkil etmektedir. Navarin Olayı da bunlardan birisidir ve özellikle Osmanlı donanması, Türk-Yunan ilişkileri, deniz savaşları gibi meseleler gündeme geldiğinde adından fazlaca söz ettirmektedir.
Navarin Olayı aynı zamanda Navarin Deniz Savaşı, Navarin Baskını, Navarin Bozgunu gibi farklı isimlerle de anılmaktadır. İnternette de bu alanda yoğun araştırma yapılmakta, olayın nedenleri, oluş şekli, sonuçları gibi detaylar merak edilmektedir. Bu çalışmamızda Navarin Olayı hakkındaki bütün detayları bir araya getiriyoruz.
Navarin Nerede?
Navarin olayının detaylarına geçmeden önce Navarin’in nerede olduğunu belirtmekte fayda var. Navarin bugün Yunanistan’daki Mora Yarımadasındadır. Mora Yarımadasının güneybatısında hilal şeklinde bir koyun iki burnu arasında yer alır. Bu burun, güneyden ve batıdan kayalıklarla korunmaktadır. Körfez önündeki Çamlıca Adası ve iki kalesiyle çevrili olduğu için eski dönemlerden beri denizcilerce güvenli liman görülmektedir. Bugün Neokastro adıyla anılmaktadır.
Navarin’in adı Osmanlı kaynaklarında ilk yıllarda Anavarin ya da Avarin, Avarine şeklinde geçmektedir. Buradaki antik Pylos Kalesi ve şehrinden dolayı bu ismin öne çıktığı varsayılmaktadır. Pylos Kalesi Osmanlı kaynaklarında Anavarin-i Atîk şeklide geçerken Osmanlı’nın kurduğu şehir ve kale ise Anavarin-i Cedîd şeklinde anılır.
Navarin Antikçağda bir süre Atinalıların kontrolünde kalmıştır. Roma döneminde küçük bir şehir olarak varlığını sürdürmüştür. 6. yüzyılda Slavların bölgeye gelmesiyle şehir önceki önemini yitirmiş; fakat Mora’da Avarların hüküm sürmeye başlamasıyla yeniden canlılığına kavuşmuştur. Adı da bu dönemde Avarinos olmuştur.
Şehir Bizansların hakimiyetinden sonra Latinlere geçmiştir. 13 ve 14. yüzyıllarda gerek kale gerekse liman önemli vazifeler ifa etmiştir. Kale körfezin kuzeyinde gölle körfezin birleşme noktasında, denize nazır mevkidedir. 200 metre yükseklikte bir tepenin üzerine yerleşmiş ve limanın girişini denetlemiştir.
Navarin 1417’de Venediklilerin eline geçmiş, 1460 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Mora seferinde Osmanlılara teslim olmuştur. Fakat 1479’daki Osmanlı – Venedik savaşı sonrasında yeniden Venedik’e geçmiştir. 1500’de 2. Beyazıt döneminde Modon fethedilmiş, ardından da Koron ve Navarin teslim alınmıştır. Ancak kısa süre sonra Navarin yeniden Venediklilerin eline geçmiş, bunun üzerine Kemal Reis donanmayla, Veziriazam Atik Ali Paşa da orduyla gelerek 28 Mayıs 1501’de kaleyi ele geçirmişlerdir.
Mora sancakbeyi Ali Paşa’nın kalenin bir an önce tamir edilmesine dair müracaatına rağmen tamir bir yıl ertelenmiştir. Kemal Reis bir miktar gemiyi limanda bırakarak İstanbul’a dönmüştür. Veziriazam Ali Paşa Navarin’de bir muallimhane, evkafına bağlı dükkân, hamam, başhane ve oda yaptırmıştır.
Navarin Kalesi Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki hareketlerinde önemli bir üst olmuştur. Bu nedenle de çok sayıda muhafızın bulunduğu bir garnizon buraya yerleştirilmiştir. 16. yüzyılın ilk yarısında garnizon iki dizdar, bir hatip, iki imam, iki kethüda, iki azeb ağası, on altı topçu ile birlikte toplam 647 muhafız ve azebden meydana gelmektedir. Kalenin varoş alanında ise sivil yerleşim bulunmuştur. Burada Sarı Kadı Zaviyesi yer aldığı gibi Tırhala Mirlivasi Hasan Bey’e ait de on bir vakıf dükkânı yer almaktadır.
Malta kuşatmasından sonra Mora Sahillerinde İspanya ve Malta donanmaları görülmüş, bunun üzerine de kaledeki muhafız sayısı arttırılmıştır. İnebahtı öncesinde Venedik’e ait bazı ada ve sahillerdeki şehirleri yağmalayan donanmanın uğradığı yerlerden birisi de Navarin’dir. İnebahtı yenilgisinden sonra yeni bir donanma inşa edilmiştir. Ertesi yıl Kılıç Ali Paşa kumandasında bu donanma denize açıldığında Hristiyan donanmasının su almak maksadıyla Navarin’e girdiği haber alınmıştır. Hemen üzerine gidilerek Hristiyan donanması uzaklaştırılmıştır. Bölgenin önemine binaen eski Navarin kalesinin karşısına 1572-1573 yıllarında Kılıç Ali Paşa’nın uygun görmesi ve Kale dizdarı Mustafa’nın ısrarı üzerine yeni kale inşa edilmiştir. Bu sayede Navarin Osmanlı donanması için Akdeniz harekâtında hususi bir üs ve ikmal merkezi olmuştur.
İnşa edilen ikinci kale İtalyan tarzda, modern biçimde inşa edilmiştir. Ardından kalenin etrafı sivil iskana da açılmıştır. Kaleye yerleşecekler için 700 hanelik alan ayrılmıştır. Bir asır sonra Evliya Çelebi burada 600 evin bulunduğunu belirtmektedir.
1645’te Girit Seferine çıkan Osmanlı donanması burada toplanmıştır. 2. Viyana yenilgisinin ardından Avusturya savaşları genişlemiş, Venedik de katılmış ve Mora sahilleriyle birlikte Navarin de tehlikeye düşmüştür. Manyalıların isyanı Venediklileri cesaretlendirmiş, Venedik donanması Morosini kumandasında ilk Koron işgal etmiştir. 7 Haziran 1686’da eski Navarin’i, 14 Haziran 1686’da da yeni Navarin’i ele geçişmiştir. Halkın büyük çoğunluğu katledilmiş, geri kalanı esil edilmiştir.
1715’te Osmanlıların düzenlediği Mora harekâtında Sadrazam Şehid Ali Paşa öncülüğünde Osmanlının Koron, Modon ve Navarin yakınlarına gelmesinin ardından Venedikliler bölgeden ayrılmış, her iki kale de geri alınmıştır.
16. yüzyıldan 17. yüzyılın sonlarına kadar Navarin Osmanlı idaresinde kalmış, süreç içinde önemli bir liman şehri olmuştur. Türk sivil nüfusu da buraya yerleşmiştir. 1667’da Evliya Çelebi şehri ve kaleyi görmüş, eski kalenin sarp bir kayalık üzerinde bulunduğunu belirtmiştir. Yine Evliya Çelebi’nin kayıtlarına göre aşağı kalede seksene yakın kiremit örtülü ev ve Sultan Beyazıt Camii bulunmaktadır. Beş dükkânın orta kale kısmında beş ev yer almakta, dizdar burada oturmaktadır. Orta kale içerisinde yine küçük bir iç kale yer almakta, toplar limanın ağzına bakacak şekilde yerleştirilmiştir. Bütün bilgilere göre Navarin’in toplam nüfusu askerler dahil 1500 civarındadır. 1689 sonrasında da yine burada 1413 ila 1797 kişi yaşadığı şeklinde kayıtlar mevcuttur.
18. yüzyılın ikinci yarısında, 1768-1774 yıllarında Osmanlı-Rus savaşları yaşanmıştır. Bu dönemde Aleksis Orlof kumandasındaki Rus donanması Nisan 1770’te iki ay kadar Navarin’i işgal etmişlerdir. Savaşta kale zarar görmüş ve tamir kararı alınmış, bu sırada eski kale tamamen terk edilmiştir. Yalnızca yeni Navarin kalesi tamire alınmıştır. 1821 yılında Mora’da Rum isyanları başlamış, Navarin Kalesi asilerce kuşatılmış ve savunmasız kale 4 ayda teslim olmuştur. Müslüman ahali aradaki antlaşma ve sözlere rağmen katledilmiş, az sayıdaki kişi tüccar gemileriyle Anadolu’ya kaçabilmiştir. Bu olay üzerine Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa yirmi beş gemilik donanmasıyla Mart 1825’te Modon’a varmıştır. İki ayda hem karadan hem denizden Navarin’i kuşatmış ve almıştır.
Navarin Olayı Nedir?
Navarin Olayı ya da Navarin baskını denizcilik tarihi açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Bu baskın, yelkenli donanmaların dahil odluğu son savaş olmuştur. Bundan sonra denizcilik alanında yepyeni bir çağa geçilmiş, buharlı gemilerin dönemi başlamıştır.
Osmanlı donanması 1821 yılında başlayan Yunan bağımsızlık hareketlerini bastırmak için Navarin’e demir atmıştır. Aslında donanma kuvvetlerinden ziyade Yunan bağımsızlık hareketlerini asıl bastıracak olan kara kuvvetleridir. Fakat Osmanlı donanması kara harekâtını desteklemek, silah ve asker sevkiyatı yapmakla görevliydi. Fakat gerçekleştirilen bu görev, son derece hayatidir. Çünkü nakillerin karayoluyla kuzeyden yapılması mesafeyi uzatmakta ve güvenlik riski taşımaktadır. Oysa güneyden deniz yoluyla sevkiyat daha hızlı ve rahattır.
Napolyon Mısır’ı işgal ettikten sonra Osmanlı Devleti İngiltere ile iş birliği yapmış, Fransızları Doğu Akdeniz’den uzaklaştırmıştır. Fransız tüccarlar bölgeden çekilince de bu boşluğu Yunanlılar doldurmuştur. Akdeniz’deki Yunan deniz ticareti artmış, 1821 yılında Yunan ticaret filosu 600 gemiye çıkmıştır. Yunanlıların yıllık ticaret hacimleri de 150 bin tona dayanmıştır.
Aynı dönemde Ege’deki korsanların büyük yekunu Yunanlılardır. Bu nedenle 1821 yılında Yunanlılar Osmanlı Devleti’ne baş kaldırdıklarında Ege Denizinde de güçlü bir direnişle karşı karşıya kaldılar. Osmanlı ordusu hem Mora yarımadasındaki isyanları kara ordusuyla bastırmaya çalışmakta hem de donanmayla karaya asker ve silah sevk etmeye hem de denizde korsan harekatlarını engellemeye çalışmaktadır. Aynı zamanda da Yunan gemilerinin isyancılara silah ve cephane nakletmesinin de önüne geçmeye çalışmaktadırlar. Navarin olayı öncesinde de ayrılıkçı Yunan hareketleri önemli ölçüde güçsüzleştirilmiştir.
Navarin baskınından önce İngiltere, Fransa ve Rusya, dolayısıyla dönemin büyük üç devleti, Yunanistan’ın bağımsızlığı konusunda fikir birliğine varmışlardır. Osmanlı yöneticilerine de bu yöndeki kararlarını açıkça ifade etmişlerdir. Üç ülkenin elçileri 11 Eylül 1827 tarihinde Reisülküttap Mehmet Said Pertev Efendi’ye Ege Denizinde güvenliğin olmadığı, Avrupa ticaretinin de bu güvensiz durumdan etkilendiği, Yunan devletinin de kurularak savaşın sonlandırılması taleplerini iletmişlerdir. Osmanlı yönetimi gelen bu teklife çok sert cevap vermiş, devletlerin bu meseleden uzak durmasını istemiştir.
Osmanlı yönetimi üç büyük devletin baskılarına boyun eğmeyince sadece diplomatik baskılarla yetinmediler ve donanmalarını Navarin Limanı açıklarına demirlemişlerdir. 20 Ekim 1827 tarihinde ansızın Navarin Limanında bulunan Osmanlı – Mısır donanmasına baskın yapmışlar, bütün donanmayı yok etmişlerdir. Dört saat içinde Osmanlı – Mısır donanmasından 60’a yakın gemi burada yok olmuştur. 6 bine yakın Türk ve Mısırlı asker ölmüş, 4 bin kadar asker yaralanmıştır.
Navarin baskını öncesinde günlerce diplomasi trafiği olmuştur. İngiltere, Fransa, Rusya, Osmanlı, Mısır, geçici Yunan hükümeti arasındaki diplomasi trafiğinde Osmanlı son ana kadar savaşa yanaşmamıştır. Hatta 20 Ekim sabahında yaşanan bütün kışkırtmalara, ablukalara, yük gemilerinin geri çevrilmesine karşın savaşa yanaşılmamıştır. Fakat müttefik donanmaları ve elçileri çatışmanın başlaması için her türlü tahriki yapmışlar, Osmanlı donanmasını limana kıstırmış olmanın özgüveniyle saldırıya geçmişlerdir.
Tam bir baskın harekâtı şeklinde gelişen Navarin olayı yaklaşık 3,5 saat boyunca devam etmiştir. Savaş sonunda sağlam kalabilen Osmanlı gemileri limanın kuzeydoğusuna çekilmiş, mürettebat gemiden ayrılmıştır. Bazı gemiler ise savaşın kaybedildiğinin anlaşılması üzerine düşmen kuvvetlerin eline geçmemesi için ateşe verilmiştir. Osmanlı donanmasından sağlam vaziyette deniz üzerinde yalnızca 7 korvet, 1 firkateyn, 8 brik, 22 nakliye gemisi kalabilmiştir. 34 gemi yanmış, 10 gemi sulara gömülmüş, 6’sı da kullanılamayacak hale gelmiştir. Osmanlı Devleti toplamda 52 savaş gemisini burada kaybetmiştir. Nakliye gemileriyle yük gemileri bu sayının dışındadır. Elbette bu gemilerin bazıları da Mısır’dan gelenlerdir.
Navarin savaşında Osmanlı’nın asker kaybı 6 bin civarıyken müttefikler 181 askerlerini kaybetmişler, 480 de yaralı vermişlerdir. Müttefikler 20 Ekim akşamında limandan çıkmışlar ve savaştan iki gün sonra ellerindeki Osmanlı esirlerini karaya çıkarıp bırakmışlardır.
Navarin olayında 12 İngiliz, 8 Rus, 7 Fransız gemisi yer almış, 1298 topla 17 bin 500 asker baskına katılmıştır. Birkaç yüz asker kayıp vermişlerse de gemi kayıpları olmamıştır.
Osmanlı Devleti’nin bu kadar büyük ve ani bir baskın yemesinin temel nedeni bu üç devletle savaş halinde olunmamasıdır. Ortada bu devletlerle bir savaş durumu olmadığı için böyle bir baskın da hesaba katılmamıştır. Hatta Osmanlı donanması tarafsız müttefik donanmalarının geçişine olanak tanımak için limanın yalnızca bir tarafına gemilerini yığmıştır. Bu da çok kolay ve açık bir hedef haline gelmelerinde etkili olmuştur.
Osmanlı donanması üç devletin donanmasıyla savaş ihtimalini düşünmediği için limanın çıkış bölümünde bu devletlerin donanması durduğu halde herhangi bir çatışma hazırlığı içine girilmemiştir. Başkomutan İbrahim Paşa da Peleponez’deki orduları denetime gitmek amacıyla Navarin’deki karargahını terk etmiştir. Baskın, İbrahim Paşa’nın Navarin’de bulunmadığı esnada yaşanmış, Mora içlerinde kara operasyonları başarıyla sürdürülürken paşa durumu haber almıştır. Acilen limana gelmiş ve Tahir Paşa, Muharrem Bey ve diğer komutanlarla durum değerlendirmesi yapmıştır.
İbrahim Paşa merkeze ilettiği ifadelerde müttefik komutanlarının savaşın başlamasıyla alakalı beyanlarının yalan olduğunu, ilk top atışının Osmanlı donanmasından yapıldığının büyük bir iftira olduğunu belirtmiştir. 27 Kasım 1827 tarihli merkeze gönderdiği yazısının ekine Navarin’de kaybedilen Osmanlı ve Mısır gemilerinin isim listesini de eklemiştir.
Mora Valisi sıfatıyla İbrahim Paşa bir süre daha Navarin ve Moton taraflarında kalmıştır. Mümkün olduğunca buradaki yaraları sarmaya çalışmış, şehir olan askerlerin defin işlemlerini yapmıştır. Elde kalan gemilerin tamirleri ve teçhizleri için İskenderiye’ye gönderilmesinin daha uygun olduğu kararlaştırılmıştır. Bu yüzden de Mısır’a gidebilecek kadar bu gemilerin tamiri yapılmıştır. Batan Osmanlı gemilerindeki topların da dalgıçlarca çıkarılmasına çalışılmış, çıkarılabilen toplar İskenderiye’ye gönderilecek gemilere taşınmıştır. İstanbul’a da Paşa yeni bir emir gelene kadar bu tür işlerle ilgileneceğini bildiren bir mesaj göndermiştir.
Osmanlı tarihine yaşanan bu olan “Navarin faciası” olarak geçmiştir. Osmanlı Devleti gerçekleşen bu haksız tavırdan dolayı müttefiklerden tazminat talebinde bulunduysa da bir sonuç elde edilememiştir. Sadece İngiliz amirali Codrington olanlardan sorumlu tutulmuş ve görevden alınmıştır. Bir tahliye antlaşması yapılana kadar Navarin İbrahim Paşa’nın idaresinde kalmış, 29 Ağustos 1828 tarihinde bir Fransız ordusu Navarin’e gelerek şehri teslim almıştır. Böylece Navarin tamamen Türk idaresinden çıkmıştır.
Navarin Olayının Nedenleri
Navarin olayının olduğu dönemde Osmanlı Devleti hem dıştan gelen saldırılarla hem de içten başlayan isyanlarla baş etmeye çabalamaktadır. Çok uluslu bir imparatorluk olan Osmanlı’da Fransız İhtilalinin etkileri kısa sürede görülmeye başlanmıştır. Yunanlılar Avrupa devlerinin ve Rusya’nın da kışkırtmalarıyla bağımsızlık mücadelesine girişmişlerdir. Etnik-i Eterya Cemiyeti’nin çalışmaları sonucunda Yunanlılar Osmanlıya karşı eylemlere geçmişlerdir.
Etnik-i Eterya cemiyetinin amacı, Bizans İmparatorluğunu yeniden kurmaktır. Cemiyet zaten Rus çarının yaveri Alxander İpsilanti tarafından kurulmuştur. Fakat Yanya valisi Tepedelenli Ali Paşa’dan dolayı rahat hareket edememişlerdir.
Daha sonra Tepedelenli Ali Paşa Osmanlı idaresine karşı isyan edince Yunanlılar da bunu fırsat bilerek ayaklanmışlardır. Eflak’ta başlayan ayaklanmalar kısa sürede bastırılmış olsa da bir süre sonra Mora’da isyan çıkmıştır. Kısa sürede buradaki isyan yayılmış ve Osmanlı idaresi isyanları bastırması halinde Mora ve Girit valiliklerini vaat ederek Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yı görevlendirmiştir.
Mehmet Ali Paşa oğlu İbrahim Paşa’yı güçlü bir ordu ve donanmayla beraber Mora’ya göndermiş ve isyan kısa sürede bastırılmıştır. Yunanlıları kışkırtan Avrupalı devletler bu durum karşısında büyük üzüntü yaşamışlar ve İngiltere, Rusya, Fransa aralarında antlaşma yaparak Osmanlı yönetiminden Yunanistan’a bağımsızlık verilmesi talebinde bulunmuşlardır. Sultan 2. Mahmut bu isteği reddedince de Navarin Limanında Osmanlı donanması yakılmıştır.
Dolayısıyla Navarin olayının nedenleri Yunanlıların isyanları ve Osmanlı Devleti’nin buna karşı koyması, bağımsızlık taleplerini olumsuz cevaplamasıdır. Yunan isyanlarının ve sonrasında Navarin olayının başlıca nedenleri şunlardır:
- Avrupa’da popülerleşmeye başlayan milliyetçilik akımının etkisiyle Yunanlıların (Rumların) Megola İdea (Büyük Bizans)’yı yeniden canlandırmak istemeleri,
- İngiltere, Fransa gibi Antik Yunan hayranlığı olan Avrupalı devletlerin Yunanlıları desteklemeleri,
- 1814’te Odesa’da kurulan Etnik-i Eterya (Filik-i Eterya) Cemiyetinin bağımsızlık için yaptığı çalışmalar,
- Yunan aydınlarının gerek cemiyetler gerekse diğer şekillerdeki çalışmaları,
- Rusların Balkanlara sahip olmak ve Balkanlar üzerinden sıcak denizlere inmek amacıyla Yunanlıları desteklemesi,
- Fener Rum Patrikhanesi’nin Yunanları kışkırtması,
- İngiltere, Fransa ve Rusya elçilerinin Osmanlı Devletinden Yunanlılara bağımsızlık verilmesi taleplerinin reddedilmesi
Navarin Olayı Sonuçları
Navarin Olayı tarihsel açıdan önemli sonuçlar doğurmuştur. Öncelikle Yunan isyanındaki bütün dengeler değişmiştir ve Yunanistan kesin olarak bağımsızlığını ilan etmiştir.
Baskının hemen ardından Mora’daki ordunun ve bölgedeki az sayıdaki Türk ahalinin en büyük sıkıntısı erzak olmuştur. 28 Ekim 1827 tarihli yazısında İbrahim Paşa durumu İstanbul’a bildirmiştir. Savaş esnasında nakliye gemilerinde askerlerin ve halkın en az dört aylık ihtiyacına karşılık gelebilecek erzak sulara gömülmek zorunda kalmıştır. Üstelik sadece Navarin Kalesi’nde yer alan askerlerle halk 40 bin kişi civarındadır. Elde ise 30 – 40 günlük bir zahire kalmıştır. Paşa, yazısında acil olarak kendilerine erzak gönderilmesi gerektiğini belirtmiştir. Ancak bölgede müttefik donanmasının bulunduğu sürece bunun yapılamayacağından da bahsetmiştir. Bir süredir hazırlıkları yapılan Çamlıca Adası operasyonları da artık imkânsız hale gelmiştir.
Müttefik donanma amiralleri savaşın yaşandığı günün akşamında İstanbul’daki elçilerine başarılarını ulaştırmışlardır. İngiliz Amiral Codrington elçi Stratford Canning’e yazdığı yazısında Türk – Mısır donanmasının yok edildiğini müjdelemiştir. Hatta limandaki gemi enkazlarından bahsederken böyle bir manzaraya o güne kadar çok az kimsenin tanıklık etmesinin mümkün olacağını söylemiştir. Fransız Amiral Rigny elçisi Kont Guilleminot’a gönderdiği raporda Türk donanmasının yok edildiğini müjdelemiştir. Ertesi sabahtan itibaren de geride kalanların işlerinin halledileceğini haber vermiştir.
Rus Amiral Geiden ise yazdığı raporda Türklere ve Mısırlı İbrahim’e unutulmayacak bir acı yaşattıklarını ve Navarin’den bu gururla ayrılacaklarını iletmiştir. Hatta Rus amiral denizdeki başarının ardından durulmaması gerektiğini, karada da aynı savaşa devam edilmesini önermiştir. Mısır askerlerinin Koron ve Modon’a yapılacak taarruzla tamamen bölgeden çıkarılmaları gerektiğine işaret edilmiştir. Fakat İngiliz ve Fransızlar daha uzun soluklu planlar yaparak Rusların bu teklifinden yana tavır takınmamışlardır.
Yunanları kesin olarak destekleyen Avrupa’da Navarin olayı büyük yankı uyandırmıştır. Avrupa basını olaya geniş yer vermiş, bazıları facia, bazıları zafer başlıklarını atmışlardır. İngilizler donanmalarının başarısını överken ortaya çıkan genel sonuçtan memnun kalmamışlardır. O dönem iktidara yeni gelmiş olan Wellington Navarin olayının İngiltere çıkarlarıyla uyumlu olmadığını dillendirmeye başlamıştır. Buna gerekçe olarak da Osmanlı donanmasının yok edilmesiyle birlikte Rusların Doğu Akdeniz’de ilerlemelerinin daha kolay olacağını, bunu engelleyecek günün Osmanlı donanması olduğunu ve bu gücün etkisizleştirildiğini sunmuştur.
Wellington Navarin’de olanlardan dolayı Amiral Codrington’u eleştirmiş ve yetkisini aşmakla suçlamıştır. Bir süre sonra da görevinden alınmasını sağlamıştır. 1828 yılı parlamento açılışında İngiliz Kralı Navarin olayından “uğursuz olay” şeklinde bahsetmiş ve Osmanlı’yı da eski müttefik şeklinde ifade etmiştir.
Navarin olayından hemen sonra Fransa’da yaşananlar alkışlarla karşılanmıştır. Kral, mecliste Avrupa’daki huzurun sağlanması için müttefiklerin böyle bir birliktelik yaptıklarını, artık Yunanistan’ın acilen bağımsızlığını ilan etmesi gerektiğini belirtmiştir. Bunun için de İngiltere ve Rusya ile müttefiklik yaptıklarını, Yunan davasına Amiral Rigny’in büyük hizmeti olduğunu açıklamıştır. Olay öncesinde olduğu gibi sonrasında da Fransa Doğu Akdeniz’deki dengelerle ilgilenmeyi sürdürmüş, bu yüzden Rusya’nın aşırı istekleri bir süre sonra Fransızlar kanadında da hoşnutsuzluk yaratmıştır.
Navarin olayı sonrasında memnuniyeti en yüksek ülke Rusya olmuştur. Çar 1. Nikola Osmanlı Devleti’nin zayıf düştüğünü ve bunun bir savaş başlatmak için tam fırsat olduğunu düşünmeye başlamıştır. İngiltere ve Fransa’ya da Osmanlı’nın ordusuz kaldığını, bundan yararlanmak ve bir savaş başlatmak düşüncesini sunmuştur. Fakat onlar denge politikaları ve çıkarları gereği Rusların bu fikrini kabul etmemişlerdir.
Yunan ayaklanmalarının başından itibaren Osmanlı’dan yana olan Avusturya Navarin olayından sonra önce çekimser kalmış, sonra dengelerin değiştiğini ve yeni şartlara göre davranılması gerektiğini öne sürmüştür.
Navarin Limanı stratejik önemi olan, doğal bir limandır ve Akdeniz seferleri açısından Osmanlı Devleti’nin önemli durak ve ikmal noktalarından birisidir. Fakat buradaki baskından sonra Navarin’de Türk hakimiyeti sona ermiş, Osmanlı önemli bir limanı kaybetmiştir.
Yunanlılar Navarin olayında İngiltere, Rusya ve Fransa’nın desteğini aldıkları için kendi mücadelelerini sadece yerel bir kimlik mücadelesi olmaktan çıkarıp savaşı Müslümanlık – Hristiyanlık savaşı olarak göstermeye çalışmışlardır. Böylece Haçlı desteğini arkalarına almak istemişler ve bu istek Birinci Dünya Savaşı, Milli Mücadele dönemlerinde dahi devam etmiştir.
Osmanlı Devleti savaştan sonra yakılan donanmasına karşı tazminat istemiştir. Fakat bu tazminat talepleri karşılıksız kaldığı gibi Rusya Osmanlı Devleti’ne savaş açmıştır. İngiltere ve Rusya aralarında Petersburg Antlaşması imzalamışlar, bu antlaşmayla Yunanlılara yardım kararı almışlardır.
Navarin olayıyla batılı devletler 1815 tarihli Viyana Kongresi kararlarını ihlal etmişlerdir. Viyana Kongresinde alınan kararlarda ulusal ayaklanmaların desteklenmemesi kararlaştırılmış olduğu halde Navarin olayında müttefik devletler Yunanlıların ayaklanmalarını desteklemişler, doğrudan özerklik almaları için savaşmışlardır. Navarin baskını sonrası İngiliz Amirali Codrington yapılanlardan sorumlu tutulmuştur. Bunun üzerine görevinden azledilmiştir.
Osmanlı Devleti bir anda donanmasız kalmıştır. Çünkü devletin en güçlü donanma gemileri ve en iyi denizcileri Navarin Limanının sularına gömülmüşlerdir. Osmanlı Devleti’nin deniz gücünün bu biçimde yıkılması kıyılarının ve denizlerinin hızlıca tehdit altına girmesine neden olmuştur. Navarin olayında birleşen İngiltere, Fransa ve Rusya 1915 yılındaki Çanakkale Cephesi Savaşlarına kadar bir araya gelememiştir. Bu durum Osmanlı Devleti tarafından bir avantaj olmuş ise de her biri farklı cephelerde, özelikle de Rusya, Osmanlı ordularıyla savaşmaktan geri kalmamıştır.
Navarin olayında Osmanlı Devleti’nin donanması yok edildiği için Rusya’nın boğazlardan Ege ve Akdeniz’e inmesinin önünde bir engel kalmamıştır. Bu durum İngilizlerin kaygılanmasına neden olmuş ve Navarin olayından sonra İngilizlerin Osmanlılara karşı politikalarında değişiklikler olmuştur. Bir süre İngiltere Osmanlı’nın yanında yer almış, hatta küresel güç dengeleri için Osmanlı Devleti’nin yıkılmaması gerektiği dahi öne sürülmüştür.
Navarin olayı denizcilik tarihi açısından da önemli bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Bu baskın, yelkenli donanma gemilerinin giriştiği son büyük savaş olmuş, bundan sonra denizcilikte yeni bir çağ başlamıştır. Artık buharlı gemilerin çağı açılmış ve bundan sonra deniz savaşları makineli gemilerin savaşı haline gelmiştir.
1838 yılında buharlı gemiler okyanusları aşmıştır. Diğer taraftan silah teknolojisinde de devrim niteliğinde gelişmeler olmuştur. Gemilerde gülle kullanan toplar yerine patlayıcı mermiler kullanılmaya başlanmıştır. Denizcilikteki bütün bu devrimleri ve gelişmeleri Osmanlı devleti izleyememiştir. Osmanlının kendi imkanları, bilimsel ve teknolojik düzeyi, bütün bu gelişmeleri kendi başlarına takip edebilmelerine imkân vermemiştir. Bu yüzden de Osmanlı Devleti denizcilikteki teknolojileri elde edebilmek amacıyla dışarıya daha fazla bağımlı hale gelmiştir. Yine de bu durum, Osmanlı Devleti’nde bilimsel eğitimin gelişmesinde önemli bir etken olmuştur.
Sonuç itibariyle Navarin Olayı askeri, siyasi, bilim, teknoloji gibi pek çok alanda sonuçlar doğurmuştur. Avrupa tarihini derinden etkilediği gibi gemi ve silah teknolojilerinde birtakım dönüşümlere de eşlik etmiştir. Osmanlı denizcilik tarihinde İnebahtı ve Çeşme yenilgileri gibi etkili yenilgilerden birisi olarak yerini almıştır.
İlginizi çekebilir: Atabetül Hakayık Nedir? Konusu ve Özellikleri Nelerdir? Yazarı Kimdir?
Yorumlar - Yorum yapmak için tiklayin