Başlıklar
- - Divan Teşkilatı Nedir?
- - Divan Teşkilatı Toplantı Zamanları
- - Divan Teşkilatı Özellikleri
- - Divan Teşkilatı Üyeleri ve Görevleri
- - Divan Teşkilatı Kalemleri
- - Divan Teşkilatının Alt Birimleri
- - Divan Teşkilatının Yetkileri
Divan Teşkilatı Nedir?
Osmanlı Devleti asırlarca ayakta kalmış, üç kıtaya yayılmış, yıkılışından sonra topraklarında onlarca devletin kurulduğu bir imparatorluktur. Altı yüz yıldan fazla ayakta kalan ve tüm dünya tarihini etkilemiş olan Osmanlı’nın bu kadar uzun süre varlığını devam ettirmesinde pay sahibi pek çok etken, birim vardır. Bunlardan birisi de Divan Teşkilatıdır. Bu nedenle Osmanlı Devleti tarihi söz konusu olduğunda divan Teşkilatı nedir, özellikleri, üyeleri, yetkileri nelerdir gibi çok sayıda soru akıllara gelmektedir. Bu yazımızda Divan Teşkilatına dair bütün detayları bir araya getiriyoruz.
Divan Teşkilatı her şeyden önce Osmanlı Devleti’nde devlet yönetiminin başıdır ve bugünkü manasıyla Bakanlar Kurulu denilebilir. Devlet işlerinin divan kurularak yönetilmesi İslam ve Türk-İslam devletlerinden Osmanlı’ya geçmiştir. İslam devletlerinde Hz. Ömer’den itibaren devlet işleri çeşitli divanlar kurularak yönetilmiştir. Emeviler ve Abbasilerde devam eden bu gelenek sonrasında Gazneliler ve Büyük Selçuklularda da kendini göstermiştir.
Müesseselerinde genellikle Büyük Selçuklu Devletini örnek alan Anadolu Selçuklu Devleti de divanı sürdürmüştür. Osmanlı Devleti’nde Divan Teşkilatı Orhan Bey döneminde toplanmaya başlanmıştır. Yıldırım Beyazıt döneminde ise bizzat padişahın başkanlığında her gün Divan Teşkilatı toplanmış ve halkın şikayetleri dinlenip davalar takip edilmiştir.
Zamanla Osmanlı Devleti’nin büyümesi ve müesseselerin oluşmasıyla Divan Teşkilatı da gelişim göstermiştir. Yavaş yavaş teşkilatın üye sayısı artmış, bünyesinde merkezîleşen bir bürokrasi meydana gelmeye başlamıştır. 2. Mahmut dönemine kadar Divan Teşkilatı güçlenmeyi sürdürmüş, bu dönemde toplantılar belirli kaidelere bağlanmış, çeşitli kaideler ilave edilmiştir.
Daha sonra Divan Teşkilatı klasik yapısına kavuşmuş ve Divan-ı Hümayun adıyla Fatih Sultan Mehmet döneminden itibaren anılır olmuştur. Meşhur Fatih’in Kanunnamesinin bir kısmı daha önceleri uygulanan Divan Teşkilatı teşrifatları ve âdetlerini ihtiva etmekte, bunların geliştirilmiş ve kanunlaştırılmış biçimlerini barındırmaktadır. Bu kanunların Divan-ı Hümayun ile ilgili maddeleri büyük oranda korunarak daha sonraki yüzyıllarda varlığını sürdürmüştür.
Fatih dönemine kadar Divan Teşkilatına padişah başkanlık ederken bu dönemde bu usul bırakılmış, bunun yerine vezir-i azam başkanlığında Divan Teşkilatı yürütülür olmuştur. Padişahsa tamamen toplantıları terk etmemiş, Divanhâne’ye bakan Kasr-ı Adl adı verilen bir kafesli bölme ardından toplantıları izlemiştir.
Divan Teşkilatına padişahın başkanlık etmeyi bırakması alınan kararların padişaha sunulması ve müzakere edilmesi durumunu ortaya çıkarmış, bu nedenle de belirli günlerde toplantılardan sonra çeşitli işlere yönelik arz günleri oluşturuluştur. Yine bu dönemde divandan sonra padişahın vezirlerle aynı sofrada yemek yemesi de kaldırılmıştır.
2. Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde Divan Teşkilatı gelişimini sürdürmüş, en mükemmel haline ise Kanuni Sultan Süleyman zamanında erişmiştir. Elde ettiği güçlü yapıyı 17. Yüzyıla kadar sürdürmüştür. Daha sonrasındaysa sadrazamların kendi konaklarında yaptıkları divan önem kazanmıştır. 1650 yılında sadrazama mahsus sürekli bir konak ihsas edilmiştir. Divan Teşkilatı bürokrasisi burada hizmet görmeye başlamış ve teşkilatın önemi azalmıştır. 18. Yüzyılda Paşakapısı, sonrasında ise Babıali adıyla anılan bu merkez, süreç içinde bütün devlet işlerinin görüldüğü, merkezi bürokrasinin çoğunun toplandığı bir yer olmuştur.
3. Selim dönemine gelindiğinde Şuraların fonksiyonu artmış, şuralar meşveret meclisi yapılarak önemli devlet meseleleri tamamen burada görüşülür olmuştur. 19. Yüzyılda artık Divan Teşkilatı önemini tamamen yitirmiş, sadece elçilerin ağırlanması, ulufe dağıtımı, yeni tayinlerin padişahça arzlarda kabulü burada yapılır hale gelmiştir.
Divan Teşkilatı Toplantı Zamanları
Önemli meselelerden birisi Divan Teşkilatı’nın toplantı zamanlarıdır. Teşkilatın normal toplantı zamanları devirlere göre değişmiştir. Orhan Bey zamanından Fatih Sultan Mehmet zamanına kadar her gün sabah namazından öğleye kadar Divan Teşkilatı toplanmıştır. Fatih zamanında haftada dört gün vezirler, kazaskerler ve defterdarı padişah kabul eder olmuştur.
16. Yüzyılın sonlarına doğru Divan Teşkilatı toplantıları cumartesi, pazar, pazartesi, salı günleri olmak üzere haftada dört güne düşürülmüştür. 3. Murat döneminde her divan günü arz yapılma geleneği kaldırılmış, sadece pazar ve salı günleri arz kabul edilmeye başlanmıştır. Diğer iki gündeyse sadece Divan Teşkilatı toplanmaya devam etmiştir.
Devlet işlerinin çoğalması, sadrazamın ikindi divanlarıyla birlikte bunu tek başına yönetmesinin zorlaşması aynı zamanda büyük şikayetlere neden olmuştur. Bu yüzden de 1694’te Divan Teşkilatı toplantıları yeniden haftada dört gün yapılmıştır. Fakat 18. Yüzyılın başlarında yeniden toplantılar ikiye indirilmiştir. Sonra da haftada bire indirilmiştir.
Daha sonraları devlet işleri tamamen Babıali’ye intikal edince üç ayda bir gün Divan Teşkilatının toplanması uygun görülmüştür. Bu da ulufelilerin ulufe dağıtımı içindir. 3. Mustafa zamanında salı günleri olmak üzere yeniden haftada bire çıkarılmış, 1768’de ise altı haftada bir yapılır olmuştur. 19. Yüzyılda ise yalnızca ihtiyaç hasıl oldukça Divan Teşkilatı toplantıları yapılır hale gelmiştir.
Her ne kadar Divan Teşkilatı toplantılarının rutinleri belirlenmiş ise de normal divan günleri dışında padişahın emriyle de yapılabilmektedir. Nadir de olsa gerçekleştirilen bu tür divanlarda meseleler sadaret kaymakamı tarafından padişaha bildirilmekte, aynı şekilde kaymakam tarafından da yeniden ordudaki sadrazama emir ve direktifler gönderilmektedir.
Devlet işleriyle alakalı Divan Teşkilatında tutulan defterlerin yürürlükte olanları orduyla sefere gönderilmektedir. Bu nedenle de Divan Teşkilatı bürokrasisi birinci derecede orduya intikal etmekte, devlet işlerinin büyük çoğunluğu orduda görülmektedir. İşler de orduyla merkez arasında koordinasyon sağlanarak gerçekleştirilmektedir.
Divan Teşkilatı Özellikleri
Divan Teşkilatı devletin en yüksek merci olmuştur ve burada devlete ait siyasi, idari, mali ve bir süre sonra askeri konular görüşülmüş, incelenmiş ve karara bağlanmıştır.
Divan Teşkilatının katılımcılarının farklı görevleri ve üstlendikleri vazifeler vardır. Vezir-i azam padişahın vekili olarak egemenlik hakkını temsil etmektedir. Kazasker yargıyı, defterdar maliyeyi, nişancı örfî hukuku temsil etmektedir.
Ayrıca yürütme gücünün diğer temsilcileri Kubbealtı vezirleri, Rumeli beylerbeyi, yeniçeri ağası ve kaptan-ı deryadır. Merkez örgütteki ana bölümlerin en yetkili kişilerinin toplandığı Divan Teşkilatı aynı zamanda padişahın bütün yetki gücünü de bir arada bulundurmaktadır. Bu kadar gücü elinde bulunduran kural, devletin iç ve dış siyasetini belirlemiştir.
Divan Teşkilatının görevi Osmanlı tebaasının asayiş ve emniyetini sağlamaktır. Yöneten ve yönetilen kesim arasındaki işlerin dengede tutulmasını sağlamaktır. Merkezle taşra arasındaki ilişkilerde dengeyi bozmadan çalışmasını sağlamaktır. Dış ilişkilerin takibi, dış siyasetin belirlenmesi, savaş ve barış şartları da Divan Teşkilatında belirlenmiştir.
Divan Teşkilatı aynı zamanda adli ve idari yüksek mahkeme hüviyetindedir. Fertlerce divana yapılan müracaatların incelenmesi, hukuki anlaşmazlıkların çözümü, yargılamalar sonucu cezaların uygulanması, infazlar da Divan Teşkilatının görevlerindendir.
Yine devletin vergi politikasının belirlenmesi, miri, vakıf ve mülk toprakların statülerinin belirlenmesi, korunması, para politikaları ve daha pek çok iktisadi-mali alanda da Divan Teşkilatı görevlidir. Osmanlı’nın beylikten devlete, devletten imparatorluğa geçiş süreçlerinde uzun yıllar Divan Teşkilatı varlığını korumuş, zaman içinde farklı devletler örnek alınarak çağın ve şartların durumuna göre değişiklikler yapılmıştır. Devletin sınırları genişledikçe Divan Teşkilatına katılan kişiler de artmış; zamanla başka kurullar Divan Teşkilatının yerini aldığı için önemini kaybetmiştir.
Divan Teşkilatı Üyeleri ve Görevleri
Divan Teşkilatı zaman içinde önemi, içeriği, konuları, üyeleri gibi alanlarda değişiklik göstermiştir. Genel hatlarıyla ise devletin ekonomik, siyasi, mali, askeri konularının tartışılıp karara bağlandığı bir meclis olmuştur. Tamamı ilk yıllardan itibaren katılımcısı olmamakla birlikte süreç boyunca Divan Teşkilatı üyeleri şunlar olmuştur:
- Vezir-i Azam: Sadrazam olarak da adlandırılan vezir-i azam Padişahtan sonraki en yetkili kişi, aynı zamanda padişahın vekilidir. Parlamenter sistemdeki başbakanın karşılığı olarak gösterebileceğimiz vezir-i azam Osmanlı Devletindeki örfi hukuku düzenleyen kişidir. Özellikle padişah sefere çıktığında vezir-i azamın yetkileri genişlemektedir ve Divan Teşkilatı’na başkanlık yapmaktadır.
- Vezirler: Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde Divan Teşkilatı’nda sadece bir vezir bulunmuştur. O da ilmiye sınıfındandır. Sonraları vezir sayısı artınca birinci vezire; vezir-i azam denilmiştir. Vezir-i azam yakın zaman önceki başbakana denktir. Padişahtan sonra devletin en büyük statüsüdür ve hükümdarın mutlak vekilidir. Bu yüzden de sözü ve yazısı padişah iradesi, padişah fermanıdır. Kanunnameler de incelendiğinde Osmanlı döneminde vezir-i azamların geniş yetkileri olduğunu görüyoruz. Geniş yetkileri vardır ve herkes onun emirlerine uymak mecburiyetindedir. Çünkü padişahın temsilcisidir. Kanuni’den itibaren sadrazamlar padişahın yüzük şeklindeki tuğralı altın mührünü taşımaya başlamışlardır. Dolayısıyla vezir-i azamların diğer vezirlerden farkı bu mühürdür ve bu mühür, padişahın vekili olduğunun delilidir. Vezir-i azam padişah mührünü örülmüş bir kese içine koyup koyunlarında taşımıştır. Vezir-i azam görevden alınır ya da ölürse mühr-i hümayun ikinci ya da üçüncü vezire verilmektedir. Mühr-i hümayun’un verilişi ise ya divana gönderilerek ya da huzura kabul edilerek gerçekleştirilmektedir. Osmanlı devletinde 18. Yüzyılın ilk yarılarına kadar sadece devlet merkezlerinde bulunup Divan Teşkilatına katlamakla görevli Kubbenişin ya da Kubbealtı vezirleri adı verilen vezirler de bulunmuştur. Bugünün bakanlarına benzetebileceğimiz Kubbealtı vezirlerinin sayısı en fazla 7’dir ve divanda kıdemlerine göre oturtulmuşlardır. Fatih Sultan Mehmet ile birlikte padişah Divan Teşkilatına başkanlık yapmayı bırakınca sadrazam divan başkanı olmuştur. Arz odasında sadrazamın verdiği bilgi ve açıklamaları dinleyerek padişah görüşmelerden haberdar olur olmuştur.
- Kazasker: Kadıasker olarak da anılan kazaskerlik Osmanlı Devleti’nde çok köklü bir geçmişe sahiptir. Kazasker devletin askeri ve hukuki işlerinden sorumlu kişi olup bugünkü adalet bakanlığı gibi düşünülebilir. Hz. Ömer zamanında kadılar ordugâh şehirlerine tayin edilmişler ve sivil olmaktan öte askeri hüviyet taşımışlardır. Bu nedenle kazaskerliğin Hz. Ömer tarafından kurulduğu kabul edilir. Abbasilerde, Harzemşahlarda, Anadolu Selçuklularında, Eyyubilerde, Memluklülerde ve Karamanlılarda dahi kazaskerlik müessesesi bulunmuştur. Osmanlı ilmiye teşkilatı içinde de kazaskerlik önemli bir makam olmuştur. Müessesenin adında asker olması devletin asker kökenli devletin askerlere ve onların ihtiyaçlarına karşılamaya büyük önem verdiğine işaret etmektedir. Üstelik Divan Teşkilatı içinde kazaskerin vazifeleri sadece askeri alana ait değildir. Sivil ve adli işler de kazaskerin sorumluluğundadır. Belli seviyelerdeki kadı ve naiplerin tayinleri kazaskerce yapılmış, toplantılarda vezir-i azamın da solunda kazaskerler yer almıştır. Fatih Sultan Mehmet’in son zamanlarına kadar sadece bir kazaskerlik bulunmuştur. Hudutlar genişleyip işler artınca 1481 yılında kazaskerlik Rumeli ve Anadolu olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar da aynı şekilde sürmüştür. Rumeli kazaskeri protokolde Anadolu kazaskerinden önde görülmüş, her ikisinin de vazifeleri kanunnamelerle belirlenmiştir. Buna göre Anadolu kazaskeri Anadolu’daki müderris ve kadıları tayin etmiştir. Rumeli kazaskeri de Rumeli’deki müderris ve kadıları tayin etmiştir. Dolayısıyla hem eğitim hem de yargı teşkilatının idaresinde, ordu ve askeri zümresinin ihtilaflarının giderilmesinde kazaskerlik etkilidir. Kazaskerler Divan Teşkilatı’nda davaları dinlemişler, Salı ve çarşamba günleri dışında her gün kendi konaklarında divan kurarak kendileriyle alakalı şer’i ve hukuki işlerle ilgilenmişlerdir. Her bir kazaskerin tezkireci, ruznameci, matlapçı, tatbikçi, mektupçu, kethüda gibi yardımcıları olmuştur. Davalı ve davacıları divana getiren de yirmişer yardımcıları bulunmuştur. Kazaskerler padişah sefere çıktıklarında onunla birlikte gitmiştir. Padişah merkezde kaldığında onlar da merkezde kalmışlardır. Sefere gittiklerinde onların yerine ordu kadısı tayin edilmiştir. Müessese Osmanlı Devleti’nin sonuna değin sürmüştür.
- Defterdar: Bu isim defter ve dar kelimelerinin bileşiminden oluşmuş olup “defter tutan” manasındadır. Doğudaki devletlerin müstevfi adını verdikleri görevliye Osmanlı Devleti’nde defterdar denmiştir. Divan Teşkilatı’nın asli üyelerinden birisi olan defterdar, Osmanlının mali işleriyle ilgilenmiştir. Bu nedenle de günümüzdeki Maliye Bakanı olarak değerlendirilebilir. 14. Asrın sonlarında ve 1. Murat döneminde maliye teşkilatının temeli atılmış ve sonrasında adım adım geliştirilmiştir. Bu vesileyle de Osmanlı Devleti’nin kuruluştan itibaren mali işler üzerinde hususiyetle durdukları ifade edilebilir. Fatih Sultan Mehmet tarafından ilan edilen Kanunname-i Âl-i Osman ve diğer kanunnamelerde defterdar devlet hazinesinin (padişah malının) vekili olarak ifade edilmiştir. Hazinenin açılıp kapanması mutlaka defterdar huzurunda yapılmıştır. Divan Teşkilatının asli üyelerinden olan defterdar yalnızca salı günkü toplantı sonunda arza girmekte ve kendi dairesiyle alakalı bilgiler aktarmaktadır. Padişah huzurunda okuyacağı telhis hakkında da daha önce vezir-i azam ile görüşüp onayını almaktadır. Bayram tebriklerinde padişah vezirlere ve defterdarlara ayağa kalkmaktadır. Harcamalar, devlet hazinesinin arttırılması, gelirlerin çoğaltılması, gerekli yerlere yapılacak harcamaların düzenlenmesi, fazlalığın muhafazası vs. defterdarın kontrolündedir. Devletin ilk yıllarında tek bir defterdar varken sınırların genişlemesi, ihtiyaçların çoğalması defterdar sayısının da arttırılmasını gerektirmiştir. 2. Beyazıt dönemine kadar Rumeli ve Anadolu Defterdarı olarak iki defterdar bulunmuş, Rumeli Defterdarı aynı zamanda baş defterdar unvanı almıştır. Seferlerde Rumeli defterdarı orduyla gitmiş ve onun yerine Anadolu defterdarı vekalet etmiştir. Defterdarlar mali işlerdeki şikayetleri Defterdar Kapısı’nda kurulan divanda dinlemişler, gerekli durumlarda da tuğralı ahkam vermişlerdir. Kanunnamede kendilerine bu yetkiler tanınmıştır ve her defterdar kendi dairesinden çıkan evrakın arkasını imzalamıştır. 17. Yüzyılın ortalarından itibaren tüm maliye hükümlerinin arkasına kuyruklu imza ekleme hakkı baş defterdara geçmiş, mali tayinlere de baş defterdar “buyruldu” yazar olmuştur. Bunun üst kenarına da sadrazam buyruldusu eklenerek tasdik olunur olmuştur. Baş defterdar hem rütbe hem de itibar açısından nişancıya denktir. Padişahın malına vekillik etmekte, vezir-i azam da onun denetçisi konumundadır. Maliyeye ait davaları dinlemekte, devlet gelir ve gideriyle alakalı her türlü vazife ona aittir. Bununla birlikte devlet hazinesine haram mal girmesine engel olmak, yetim hakkını gözetmekle de görevlidirler. Tahsilat ve icraatta defterdarın memuru olarak beş görevli farklı vazifeler ifa etmektedir. Bunlardan birincisi başbakıkudur. Defterdarlıkta bu unvanla altmışa yakın mübaşir görev yapmaktadır. Bunlar hazineye borcu olanlardan hapis ve sıkıştırma ile tahsilat yapmaktadır. Bu nedenle de hazineye borçlu olanlar başbakıkulu hapishanesinde tutuklanmaktadırlar. İcra memurlarından ikincisi cizye başbakıkuludur. Bunun görevi cizye nedeniyle hazineye borçlu olanların takibidir. Üçüncü icra memurları veznedar başıdır ve o da tahsilat ve ödemelerle ilgilenmektedir. Bunun maiyetinde dört veznedar bulunur. Defterdar ibaresi 1838 yılına kadar kullanılmıştır. O yıl Hatt-ı Hümayun ilan edilmiş ve defterdar yerine Maliye Nazırı ifadesi getirilmiştir.
- Nişancı: Divan Teşkilatı içinde en önemli vazifelerden birisi nişancılıktır. Nişancı, ferman, mektup ve diğer bütün sözleşmelerde, hükümlerde devletin resmi evrakının başına nişan koymaktadır. Bu nişan, padişahın tuğrası demektir. Nişancı muvakkî tevkiî, tuğraî gibi adlar da verilmiştir. Yardımları aracılığıyla nişancı, divanda yapılan toplantıların kayıtlarını tutmakta, Divan Defteri (Mühimme Defteri)’ne kaydetmektedir. Yine ferman berat gibi belgeleri hazırlamak, sadrazamla padişah arasındaki yazışmaları, dış ülkelerle yazışmaları hazırlamak, Tapu Kayıt Defteri’ni tutmak da nişancının görevleri arasındadır. Nişancılık Osmanlı Devleti’ne daha önceki Müslüman ve Türk devletlerinden kalmıştır. Bu yüzden de merkez teşkilatı içinde nişancıya önem verilmiştir. Bu yüzden de ataması doğrudan padişahça yapılmıştır. Osmanlı Devleti’nde hangi tarihten itibaren nişancı bulunduğuysa tespit edilememiştir. Orhan Gazi döneminde olduğu görülmektedir. Fatih Sultan Mehmet zamanında ise tamamen gelişmiştir. Nişancı Divan Teşkilatı toplantısında vezir-i azamın sağında, vezirlerin alt tarafından oturmuştur. Seçimleri yapılırken bazı meziyetler aranmakta, güzel yazı yazma konusunda mahir olmaları gerekmektedir. İnşa konusunda bilgili, eski ve yeni kanunlar arasında bağ kurabilecek kabiliyete sahip olmalıdırlar. Kanun gereği ilmiye sınıfındaki üniversite hocalarından seçilmektedir. 16. yüzyılın başından itibaren Divan Teşkilatının kalem heyeti arasındaki yetkin reisü’l-küttablardan nişancı seçimine başlanmıştır. Fatih zamanında Divan Teşkilatının dört temel gereğinden biri haline gelmiştir. Fatih kanunnamesinde de belirtildiği üzere vezirlik, kazaskerlik ve defterdarlıktan sonra en önemli vazife nişancılık kabul edilmektedir. 16. yüzyılın sonlarından itibaren nişancılık önemini kaybetmeye başlamış ve 17. Yüzyılın başlarında sadece adı anılır olmuştur. Bu yüzden de 1836 yılında nişancılık tamamıyla kaldırılmış, nişancının vazifeleri Defter eminine verilmiştir.
- Kaptan-ı Derya: Bahriye, yani Deniz Kuvvetleri teşkilatının en büyük amiri olan Kaptan-ı derya aynı zamanda donanmanın başıdır. Sınırların genişleyip denizciliğin gelişmesiyle birlikte kaptan-ı deryanın önemi artmış, Divan Teşkilatı üyesi olarak da merkezde bulunduğu zamanlarda toplantılara dahil olmuştur. Divan Teşkilatında kendisine havale edilen bahriyeyle alakalı konularla kaptan-ı derya ilgilenmektedir. Bahriyedeki tayinleri kaptan-ı derya yapmaktadır. Önemli meseleleri sadrazama arz etmekte, bahriyeyle alakalı konularda hüküm yazma ve tuğra çekme yetkisi bulunmaktadır.
- Şeyhülislam: Din işlerinden sorumlu kişidir. Devlet işlerinin İslam dini esaslarına göre yürütülmesini sağlamaktadır. Yürütülecek işler için fetva verecek kişi de şeyhülislamdır. Divan Teşkilatına Kanuni Sultan Süleyman devrinde katılmış ve Sadrazamla denk sayılmıştır.
- Yeniçeri Ağası: Acemi Ocakları ve Yeniçeri Ocağından tek sorumlu kişi yeniçeri ağasıdır. Divan teşkilatında görevli olan özengi ağaları ve rikab-ı hümayun ağalarının da başıdır. Bu nedenle de Divan teşkilatı toplantılarının yapılmasında önemli rolü vardır. Vezirlik rütbesi olması halinde yeniçeri ağası Divan Teşkilatı üyesi olarak toplantıya da dahil olmaktadır. Aynı zamanda arza çıkma yetkisi de bulunmakta ve vezirlik rütbesi bulunuyorsa divan üyeleri arasında arza iki kez çıkabilen tek kişi yeniçeri ağası olmaktadır. Toplantılarda yeniçeri ocağına ait meselelerde ve İstanbul’un güvenliğiyle ilgili konularla alakadar olmaktadır.
Divan Teşkilatı Kalemleri
Divan Teşkilatında Reisü’l-Küttablık ve onun altındaki beylikçinin nezaretlerinde çeşitli kalemler bulunmakta, her kalem farklı görevler ifa etmektedir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
- Amedî Kalemi: Reisü’l-Küttabın hususi kalemidir. Aynı zamanda bütün dış işleriyle ilgilenmekte, saray ile sadrazamlığın irtibatını kurmaktadır. Sadrazamca padişaha yazılacak tahrir, telhis ve yabancı devletlerle yapılacak olan antlaşmaların hususları burada yazılmaktadır. Yine sadrazam tarafından yabancı devletlere gönderilecek mektuplar, protokoller, tercümeler ve diğer bütün yazışmalar amedî kaleminde yazılmakta ve saklanmaktadır.
- Beylikçi: Divân Kalemi olarak da anılan beylikçi toplantıda müzakere olan ve karara bağlanan işlerin gerekli yerlere havale edilmesiyle, divan sicillerinin tutulmasıyla görevlidir. Berat ve fermanlar bu kalemde yazılmakta, yazı işlerinde beylikçi Reisü’l-Küttab emrinde olmaktadır.
- Tahvil Kalemi: Nişan Kalemi, Kese Kalemi şeklinde de adlandırılan kalemde vezirlerin, beylerbeylerinin, sancakbeylerinin, vilayet kadılarının beratları kayıt altına alınmaktadır. Yine zeamet ve tımarların kayıtları da bu kalemde tutulmaktadır.
- Rüus Kalemi: Daha çok küçük berat olarak da adlandırılır. Beylerbeyi, vezir, sancakbeyi, vilayet kadısı derecelerindeki, ilmiye sınıfı istisna, bütün devlet memurluğuna girenlerin muameleleriyle rüûs kalemi ilgilenir. Kayıtları tutar. Bugünkü özlük işleri gibi düşünülebilir.
- Teşrifatçılık Kalemi: Divan Teşkilatındaki önemli kalemlerden birisidir. Divan Teşkilatında, sarayda ve sadrazam konağında yapılan merasimlerde, protokolü teşrifatçılık kalemi uygulamaktadır. Günümüzdeki protokol şeklindedir ve resmi günlerde devlet ricalinin, memurların bulunacakları sınıfları, sıraları ayarlamaktadır.
- Vak’anüvislik Kalemi: Bu kalem 18. Yüzyılın başında ortaya çıkmıştır. Devlet işlerine ait, verilen vesikaların tetkik ve kaydı bu kalemde kaydedilmektedir. İlk vakanüvisçi tarihçi Mustafa Naima Efendi olarak tarihe geçmiştir.
- Mühimme Odası Kalemi: Divan ya da beylikçi kalemlerindeki Mühimme Nüvislerin bir yerde çalışmaları amacıyla 1797 tarihli nizamnameyle Mühimme Kalemi kurulmuştur. Divan Teşkilatı kalemlerinin şefine hâcegân adı verilirken bir kalemin en kıdemli memuruna da halîfe adı verilmiştir.
Divan Teşkilatının Alt Birimleri
Divan Teşkilatı en temelde Divan-ı Hümayum olsa da daha farklı divanlar da olmuştur. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
- Ayak Divanı: Olağanüstü hallerde ya da acil durumlarda ya da padişah huzurunda kurulan divanlardır. Padişah dışındakiler ayakta durmakta, iş çabucak karara bağlanmaktadır. Ayak divanı padişahım mühim saydığı bir işte, şüphelendikleri bir yolsuzlukta, asker isyanında ya da halk şikayetinde kurulabilmektedir. Tarihte sadrazamların da ayak divanı yaptığı görülmüştür. Fakat bu, daha çok savaş dönemlerinde ordugahlarda gerçekleştirilmiştir.
- Galebe Divanı: yabancı devlet elçilerinin kabul edildiği divanlardır. Yabancı elçilere bir gösteri mahiyetinde olduğu için diğer divanlara kıyasla daha gösterişli, daha şaşaalı gerçekleşmektedir.
- Sefer Divanı: Vezir-i azam sefere giderken toplanan divana verilen isimdir.
- Ulufe Divanı: Yeniçeri maaşları, yani ulufeler için toplanan divan bu isimle anılmaktadır.
- İkindi Divanı: Divan-ı asefi adıyla da anılan bu divan sadrazam başkanlığında toplanmıştır. 17. Asırdan sonra büyük önem kazanmıştır. İkindi namazından sonra sadrazam konağın gerçekleştirildiği için bu isim verilmiştir. 18. Asırda pazartesi ve perşembe günleri dışında diğer bütün günlerde yapılmıştır.
- At Divanı: Sefer esnasında at sırtında yapılan toplantılar At Divanı adını almaktadır.
Divan Teşkilatının Yetkileri
Divan Teşkilatı uzun yıllar Osmanlı Devleti’nin en güçlü müesseselerinden birisi olmayı başarmıştır. Divanın tabii başkanı padişah olsa da padişah kendi yönetim yetkisini bu teşkilatla paylaşmıştır. Kanun koyma, yürütme, mahkeme edebilme gibi hususlarda Divan Teşkilatına önemli yetkiler vermiştir.
Padişah başkanlık yapmayı bıraktıktan sonra da Divanhâne’ye bitişik vaziyetteki kafes adlı bölümden toplantıları izlemiş, yetkilerini nasıl kullanıldığının takibini yapmıştır. Divan Teşkilatından çıkan kanunların şeriata uygunluğu nişancılar tarafından denetlenmiş, tereddüt edilen noktalarda şeyhülislama müracaat edilmiştir.
Osmanlı Devleti topraklarında adaletin yürütülmesi ve denetlenmesi Divan Teşkilatı aracılığıyla olmuştur. Taşra yöneticileri Divan Teşkilatında tayin olunmuştur. Bunlar hakkında gelen en ufak şikâyetler dahi takip edilmiş, adaletsizliği, haksızlığı tespit edilenler hakkında işlem uygulanmıştır. Takibatları divanca yapılmış ve gerektiğinde kişi bizzat Divan Teşkilatında mahkemeye çekilmiştir. Pek çok kez taşra yöneticileri halka zulmetmeme hususunda padişah isteğiyle uyarılmış, Divan Teşkilatınca fermanlar gönderilmiştir. Bu fermanlara da adânetnâme denmiştir.
Adli davaların görüşülmesi Divan Teşkilatını fazlaca meşgul etmiştir. Bir konuda şikayetçi olan halk, yerel mahkemeleri atlayıp doğrudan Divan Teşkilatına müracaat edebilmiştir. Yine yerel mahkeme kararlarına karşı da buraya itiraz edilebilmiştir. Bu özelliği dolayısıyla da üst mahkeme olarak görev yapmıştır. Adalet hususunda Müslim-gayr-i Müslim, kadın-erkek, yönetici-halk gibi hiçbir ayrım yapılmamıştır. Yazılı belgelerde bütün kayıtlar tutulmuştur.
İlginizi çekebilir: Yeniçeri Ocağı Nedir? Ne Zaman Kuruldu Tüm Bilgiler
Yorumlar - Yorum yapmak için tiklayin